14 Ağustos 2014 Perşembe

Kırk Zincirli Ayasofya Kitabında Yayınlanan Denemem




OSMANLI HOŞGÖRÜSÜ





İstanbul fethi kaderinde yazgılı olan Kutlu Padişah Fatih Sultan Mehmet Han 21 yaşında tahta oturmuştur.


Çocuk yaştan beri -anlatılan efsanelerinde etkisi ile- İstanbul’u feth etmenin planlarını yapan Sultan Mehmet bu planda Ayasofya’yı da unutmamış özellikle padişah olduğu yıl olan 1451’de Ayasofya’ya iki mimar yollamıştır. Mimarların kontrolü neticesinde zayıf bulunan Ayasofya tadilat yapılmaya başlanmıştır. Binanın iki tarafına istinat duvarları yapılmış ve temeli sağlamlaştırılarak sağa sola kayması önlenmiştir.


Takvimler 6 Nisan 1453’ü gösterdiğinde büyük Fetih harekatı başlamıştır. Devasa Şahi topları ile dövülen surlar tarumar olmuştur. Şahi toplarının azameti neticesinde yer zangır zangır titremiş ve bu hengamede şehirdeki bütün eski bakımsız binalar yerle bir olmuştur. Fetihten 2 yıl önce yapılan yenileme çalışmasında sağlamlaştırılan Ayasofya hiçbir zarar görmeden ayakta kalmayı başarmıştır.


İleri görüşlü padişah Fatih Sultan Mehmet Han Ayasofya’yı adeta kanatlarının altına alarak yıkılmasını önlemiştir. Ayasofya’nın kaderinde Cami olmak vardır. Yüce Sultan Ayasofya’nın kılına zarar gelmesin diye –dinimizce yasak olan- kubbeye işlenmiş resim içeren mozaikleri dahi kazıtmamış. Mozaikleri n sadece üzerini çarşafla kapatmıştır. 1 Haziran 1453 Cuma günü ilk Cuma namazının kılınması ile Ayasofya cami olmuştur.


Aradan geçen bir asırda doğal afetler ve zamanın yıprattığı Ayasofya Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile büyük usta Mimar Sinan tarafından yenilenmiş ve bakımları yapılmıştır. Ayasofya’yı kontrole gelen Kanuni mozaiklere göz attıktan sonra mozaiklerin bir parmak kalınlığında kireç ile kapatılması emrini vermiştir.


Bütün bunları anlatmamdaki gaye Osmanlı Ayasofya’ya bir emanetçi gibi davranmıştır. Hristiyanlığa özgü resim içeren mozaikleri kazıtmak yerine ince bir örtü ile kapatılmıştır. Şimdi anlıyorum ki bu büyük bir hoşgörüdür. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a adımını attığında, yerlere kapanıp ağlayarak af dileyen Bizanslılara seslenerek ayağa kalkmalarını buyurmuş ve; ‘şimdi siz işlerinize dönün bundan böyle benim halkımdansınız sizlere hiçbir zarar gelmeyecektir.’ Buyurmuştur. Kutlu belde İstanbul’u kutsallara zarar gelmeden feth eden Fatih adeta bir hoşgörü dersi vermiştir.


Fakat aradan geçen yıllarda Osmanlı hoşgörüsü amacından çıkmış ve Yahudi ve Hristiyan halk devlette üst makamlara getirilmeye başlanmıştır. İşte bu zamandan sonra Osmanlı’nın gerileme dönemi başlamış ve devletin yıkılması ile son bulmuştur.


Ve takvimler 1934’ü gösterdiğinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Atatürk’ün emri ile Ayasofya’nın müze yapılmasına karar verilmiştir. Tarihimize kara leke olarak geçen bu olay ile hoşgörü dönemi de sona ermiştir.


Şimdi yıl olmuş 2013 ve ben diyorum ki ; Ey Osmanlı bu kadar hoşgörülü olmak zorundamıydın
Mozaikler kazınmadığı için tekrar üzeri açılabilmiş ve müze yapılma ihtimali olmuştur. Ve hatta minareler dahi sökülmeye çalışılmış fakat minarelerin söküldüğü zaman Ayasofya’nın komple yıkılacağı anlaşılınca minareler sökülememiştir. Böylelikle ne Cami ne Kilise olabilen Ayasofya içinde Allah (c.c.) denilmesi gereken yerde kapıda para ödeyen her kişinin girebildiği garip bir müze olmuştur.


Camilere kötü davrananlar Kuranı Kerimde lanetlenmiş ve gidecekleri yer Cehennem olarak gösterilmiştir. 

Ayasofya bizim kanayan yaramızdır. Bu yara kapanmadıkça hasta adam iyileşmeyecek ve ayağa kalkamayacaktır. Üzerimizde Fatihin bedduası olduğu sürece bu ülke ve bu ülke de yaşayanlar gün yüzü görmeyecektir.


İşte bu sebepler ile uyanmalı ve üzerimizde ki ölü toprağını silkelemeliyiz. Uyan ey Mümin kardeşim tok karınlar bizi cehennem ateşinden korumayacaktır.


Kurtuluş İslamdadır ve bunun yolu da Ayasofya’nın derhal tekrar Cami olmasıdır. Şu anda yapmamız gereken Allah’ın (c.c.) ipine sarılmak ve emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmalıyız. Bunları yaptığımız takdirde Ayasofya kapılarını Müslümanlara açacak ve İslam’ın hükümdarlığı başlayacaktır.İnşallah.




Mustafa ŞENYURT @Mustafa1SENYURT