5 Temmuz 2015 Pazar

İyiliği Emretmek, Kötülükten Alıkoymak Farzdır





Gemiyi Delenlere Engel Olmazsanız Beraber Batarsınız


EMR-İ BİL MARUF NEHY-İ ANİL MÜNKER


“Siz insanlar için ortaya çıkarılan, iyiliği emreden, fenalıktan alıkoyan ve Allah’a inanan hayırlı bir ümmetsiniz…” (Ali İmran-110)


“Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki (onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vaz geçirmeye çalışsınlar. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Al-i İmran-104)


“Allah ve Rasulü bir işe hükmettiği zaman, mü’mün bir erkek ve mü’min bir kadın için, o işte kendi isteklerine göre seçme hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasulüne isyan ederse artık gerçekten o, apaçık bir apıklıkla sapmıştır. ” (Ahzab-36)


Nu’man İbni Beşir (r.a)’dan şöyle riayet edilmiştir. Nebi (sav) şöyle buyuruyorlar: “Allah-u Teala’nın çizmiş olduğu hududa riayet edenler ve etmeyenler, aynen bir gemideki kavme benzerler. Gemideki yerlerini kura ile paylaşmışlardır. Bir kısmı güverteye, bir kısmı da alt kata yerleşmiştir. Alt katta bulunanlar, su almak istedikleri zaman, güvertede bulunanları rahatsız ediyorlardı. Kendilerince şöyle düşündüler: ‘Hissemize düşün yerden, bir delik açsak da üstümüzdekileri rahatsız etmesek nasıl olur acaba?’ Şimdi, güvertede bulunanlar, bunları arzularıyla başbaşa bırakacak olursa, hepsi helak olur giderler. Şayet onların ellerini tutarlarsa hem kendileri hem de onlar, birlikte kurtulurlar.” (Buhari; Tirmizi)


Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.'' Müslim, İman: 78, Ru’ya: 2-6


“İsrailoğullarından inkâr edenlere, Dâvud ve Meryem oğlu İsâ diliyle lânet edilmiştir. Bu, baş kaldırmaları ve aşırı gitmelerindendi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mâni olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi.” (Mâide sûresi, 78-79) Bu âyet-i kerîme, peygamber çocuğu ve onun sülalesinden bile olsalar, kâfirlere lânet edilebileceğini gösterir. Nesep, soy-sop üstünlüğü lânetlenmeye engel teşkil etmez. Dâvud ve İsâ peygamberlerin lisanıyla lânet edilmiş demek, bu iki peygambere indirilmiş olan Zebur ve İncil’de lânet edilmiş demektir. İsrâiloğulları’nın lânetlenme sebebi, Allah’a isyan etmeleri ve aşırı gidip haddi aşmaları, Allah’ın emir ve yasaklarına riâyet etmemeleri idi.


Peygamberimiz, İsrailoğulları’nın nasıl bozulduklarını şöyle anlatır bizlere: “İsrâiloğullarının dindeki bozuklukları şöyle başlamıştır. Bir adam başka birine rastlar ve: 'Hey arkadaş, Allah’tan kork ve yapmakta olduğun şeyi terket, zira o işi yapmak sana helâl değildir' derdi. Ertesi gün aynı işi yaparken tekrar o adamla karşılaşır ve onu yaptığı kötülükten yasaklamadığı gibi onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah, onların kalplerini birbirine benzetti”. Sonra Rasûlullah (s.a.s.) şu âyeti okudu: "Allah’tan gelen gerçekleri örtbas etmeye şartlanmış olan şu İsrâiloğulları Dâvud ve Meryemoğlu İsa’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bu onların isyan etmeleri ve hak, adâlet sınırlarını aşmalarındandır. Onlar birbirlerini işledikleri kötülüklerden vazgeçirmeye çalışmadılar. Yaptıkları şey gerçekten ne kötü idi ve şimdi onların çoğunun inkar edenleri kendilerine dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için önceden hazırladığı şey ne kadar kötüdür ki Allah onlara gazap etmiştir, onlar azapta ebedî kalacaklardır. Eğer onlar Allah’a ve kendilerine gönderilen peygambere ve ona indirilen her şeye gerçekten inansalardı bu; Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenleri dost edinmezlerdi. Ama onların çoğu İlâhî sınırları aşan kimselerdir." (Mâide, 78-81). Bu âyeti okuduktan sonra peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Hayır Allah’a yemin ederim ki ya iyiliği emreder kötülüklerden sakındırır, zâlimin elini tutup zulmünden el çektirir, hakka döndürüp hak üzerinde tutarsınız, ya da Allah kalplerinizi birbirine benzetir de İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.”


"Size peygamber neyi verdiyse onu benimseyiniz..." (Haşr- 7)


Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: ‘Her kim iyiliği emreder, kötülükten nehyederse o, yeryüzünde Allah’ın halifesidir, kitabının da halifesidir, Resulünün de halifesidir.” (Deylemi, Firdevs: 3/586. No.5834)


"Kitabı okuyup durduğunuz halde kendinizi unutur da başkalarına mı iyiliği emredersiniz? Düşünmez misiniz?" (Bakara- 44)


Allah’ın Rasulü; “İsrâ’ya götürüldüğüm (Mi'râca çıkarıldığım) gece, dudakları ateşten makaslarla kesilen birtakım kimselerin yanından geçtim. ‘Bunlar kimlerdir ey Cebrâil’ dedim. Bana şu cevabı verdi: ‘Bunlar dünya ehlinden olan hatiplerdir. İnsanlara iyiliği emrettikleri ve Kitab’ı okudukları halde bizzat kendilerini unutanlardır. Bunlar hiç akıl etmezler mi?” Enes b. Mâlik'ten rivâyet edilen bir hadiste şöyle bir hüküm bulunmaktadır: "Biz Allah'ın Rasûlune: - Ey Allah'ın Rasûlü, biz iyiyi tamamen işlemedikçe emredemez miyiz? Kötülükten tamamen sakınmadıkça menedemez miyiz? diye sorduk. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: - Siz iyiliğin tamamını işlemeseniz dahi iyiliği emrediniz. Siz kötülüğün tamamından sakınmasanız dahi kötülükten sakındırınız"


Hz. Lokman'ın oğluna öğüdü her zaman ve mekânda uyarıcının hâlini beyan eder: "Yavrum, namazı gereği üzere kıl; iyiliği emret ve fenâlıktan alıkoy. Bu hususta sana isabet edecek eziyete katlan. Çünkü bunlar kesin olarak farz kılınan işlerdir." (Lokman- 17)


“(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” (Nahl-125)


“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.” (Maide-54)


“Dostum Allah Rasulü (sas) bana şu iyi hasleti yapmamı tavsiye etti. Bana: - Allah yolunda kimsenin kınamasından korkmamayı, - Acı da olsa hakkı söylememi, Vasiyet etti.” diyor, Rasulün o güzel arkadaşlarından, sahabelerinden olan Ebu Zer Gıfari (ra).


196. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cihadın en faziletlisi, zâlim sultanın karşısında hakkı ve adaleti söylemektir.” Ebû Dâvûd, Melâhim 17


Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Şüphesiz ki insanlar zâlimi görüp de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın kendi katından göndereceği bir azabı hepsine umumileştirmesi yakındır.” Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî, Fiten 8;


Peygamber Efendimiz: “Kıyamet gününde insanların en şiddetli azaba uğrayanı, ilmi kendisine fayda vermeyen âlimdir” buyurmuştur (Süyûtî, el-Fethu’l-kebîr, I, 188).


“Ben size yasakladığım şeye kendim aykırı davranmak istemiyorum; dilediğim, gücümün yettiği kadar bozuk düzeni düzeltmekten ibarettir; başarım da yalnızca Allah’ın yardımıyladır; O’na dayandım ve sadece O’na yöneliyorum” [Hûd sûresi , 88].


“Onlar (o müminlerdir) ki eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek, namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler ve fenalığı yasak ederler. Bütün işlerin sonu sırf Allah'a âittir.” (Hac, 41)


“Erkek ve kadın bütün müminler, birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler ve Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları rahmetiyle yarlığayacaktır. Çünkü Allah azîzdir hâkîmdir.”(Tevbe, 71)


“(Resulüm!) Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas-56)


“(Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” Ankebut-45


“Emrolunduğun şeyi açıkça bildir.” (Hicr sûresi, 94) Bu âyet Peygamber Efendimiz’e Allah’ın bütün emirlerini, Kur’an’ı, bütün insanlara ulaştırmasını, dini apaçık ortaya koymasını, hak ile bâtılın arasını ayırıp açıklamasını emreder. Esasen peygamberlerin görevi de budur. Fakat bu âyette, “açıkça bildir” sözünü ifade etmek üzere seçilen kelime “sade’a”, o kadar dikkat çekicidir ki, bu görevi sürekli hatta beyinlerini çatlatırcasına yapmayı ifade eder. O halde “hak” yani Allah’ın indirdiği gerçekler, ardı arkası kesilmeksizin topluma bildirilecek, tebliğ edilecektir.


Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla ”Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.” TAHRİM Suresi 6


Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et.” TAHA-132 AİLE REİSİ OLAN ERKEKLER BU AYETİ OKUYUP, SADECE NAMAZ OLARAK DÜŞÜNMEYİN, KARININ KIZININ AÇIK GEZMESİNDEN DE HESABA ÇEKİLECEKSİN. TOPLUMUN BOZULMASI SEBEBİ KADINLARIN BOZULMASIDIR. TOPLUMU DÜZELTMEK TESETTÜRLE BAŞLAR


“O halde, emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” Hûd - 112 Yani Kurân'ın emir ve yasaklarına tam olarak uymak gerekiyor! düşün insan, hesap var İnsan tek başına ölüyor ve tek başına hesap verecek her anımızı bu şuurda yaşamalıyız



https://www.islamveihsan.com/iyiligi-emir-kotulukten-nehiy-ile-ilgili-ayet-ve-hadisler.html (kısmi alıntı yapılmıştır)