18 Ağustos 2014 Pazartesi

1 Perde 40 Gölge 40'lar Kulübü Kitabında Yayınlanan Denemem



Peygamberimiz (Salat ve Selam O’na Olsun) şöyle buyurdu:

“İlahi! İyilikleri yalnız Sen verirsin, kötülükleri de ancak Sen def’ edersin. Fenalıktan korunmak, taat ve iyiliklere kudret, yalnız Sen’in tevfik ve inayetinledir.”

Kaynak: Riyazü’s-Salihin 1709. Hadis

28 Şubat sürecinin yegane amacı İslamı ve Müslümanları kötü göstermektir. Bahsedilen olaydan ziyade genelleme yapacak olursak Dünya üzerinde faal olarak -İslamı yok etmek amacında olan- görev yapan ‘Ehli-Küfr’ isimli örgüt vardır.

Bu örgütün içerisindeki piyonlardan birkaçı ise ( Ergenekon, Pkk ve Mossad) gibi büyüklü küçüklü bir çok alt örgüt yer almaktadır.

Bahsedeceğim olay ise Uğur MUMCU’nun 3. Katili olarak yakalanıp 1999 yılından beri hapiste olan Ferhan ÖZMEN isimli 28 Şubat mağdurudur.

Bilmeyenler için Uğur MUMCU Cumhuriyet Gazetesi yazarlarındandır. Ferhan ÖZMEN ise tek suçu İran’a gitmek ve Tekvando yapmak olan sıradan yurdum insanıdır. Uğur MUMCU bu Ehli-Küfr isimli örgütün kovanına çomak soktuğu için (Pkk-Ergenekon-Mossad ittifakını deşifre etmiştir.) derhal katledilmiştir.

Ve tabi ki suçu da Müslümanlar nezdinde İslama atarak amiyene tabir ile bir taş ile iki kuş vurmuşlardır.

Sözü Ferhan ÖZMEN’e bırakmadan önce annesi Sultan ÖZMEN’in tabiri ile “Evindeki kapı kolunu tamir edemeyen oğlumun bomba yaptığını söylüyorlar.” sonlandırıyorum.

Buradan sonrası Ferhan ÖZMEN’in savunmasıdır:

Sanık Özmen, hazırladığı 13 sayfadan oluşan savunmasına, Tekin'in gerçek adı olduğunu, ailesinin ve yakınlarının kendisine Tekin dediğini ifade ederek, ''Benim kod adım yoktur. Emniyet, bu ismi duyunca kod adımmış gibi lanse etti'' diyerek başladı.

Emniyetin bir senorya hazırladığını ve senaryoda kendisinin de ''ölüm makinesi'' olarak gösterildiğini iddia eden Özmen, şunları anlattı:

Ben sanal kahramanım

''Senaryoda ben gerçek kahraman değilim. Sanal kahramanım. Bu senaryonun gerçekle ilgisine hangi vicdan sahibi inanabilir. Bütün faili meçhul cinayetler bana, Necdet Yüksel'e ve Rüştü Aytufan'a fatura edildi. Şimdiye kadar bu olayları yapanların profesyonel, uzman kişiler olduğu söyleniyordu. Suçsuzluğumu, derin ve büyük bir senaryonun kurbanı seçildiğimi haykırmak istiyorum. Bir gün bütün bu karanlıkların üstü açılacak ve bu senaryonun utancı gözler önüne serilecek. Bu ülkede önce bu faili meçhul cinayetlerde Abdülhamit Çelik ve Yusuf Karakuş katil ilan edilmedi mi? Onlara tatbikat yaptırılmadı mı? Kim ve neden onları katil olarak seçti. Alelacele neden faili meçhul cinayetlere katil sipariş verildi.''

İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın ''nüfuz casusları'' dediği kişilerin teşhis edilmesini herkesten çok istediğini ifade eden Özmen,şöyle devam etti:

Bunlar senaryo

''Biz, Avrupa Birliği'nin kurbanıyız. Sivil inisiyatif, hak ve özgürlüklere yönelik talepler artınca, karanlıkta kalan cinayetlerin aydınlanması istendi. Önce, Ankara Emniyet Müdürlüğü Abdullah Argun Çetin'i öne sürerek, bir senaryo hazırladı. Hakimin ve müdahil Ceyhan Mumcu'nun gayretleri ile bu senaryo bozuldu. Bunun üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Abdülhamit Çelik ve Yusuf Karakuş'u katil adayı olarak sundu. Bu senaryo da çeşitli nedenlerle olmadı. 3. senaryo vizyona sokuldu. İlk iki senaryonun dezavantajları yok edildi. Senaryonun hataları ortadan kaldırıldı ve dublaj katil de işkenceyle ortaya çıkarıldı. Polisler, aldıkları parayı hak edercesine, işkence yaptılar. Yapılan işkenceler sonucunda bir fil bile (ben tavşanım, bentavşanım) derdi.''

İşkenceye dayanamadım

Emniyette, sorgu odasında önüne, faili meçhul cinayetler ve bombalama olaylarının yazılı olduğu bir liste ile bu olaylara ilişkin dosyaların getirildiğini kaydeden Özmen, ''Polisler, bana bu olayları kabul etmezsem uzun süre emniyetten çıkamayacağımı söylediler. İşkenceye dayanamadım ve kabul ettim. Polisler, ayrıca bu rolü iyi oynarsam, Pişmanlık Yasası'ndan yararlandırmak için ellerinden geleni yapacaklarını, cezaevinden çok çabuk çıkacağımı söylediler'' diye konuştu.

Beni mazur görün

Ferhan Özmen, emniyette, olaylara ilişkin dosyalardan alıntılar yaparak ifadesini hazırladıklarını ve kendisine ezberlettiklerini, şemalar çizdirdiklerini öne sürerek, ''Mumcu ve Kışlalı ailelerine sesleniyorum. Böyle bir senaryoda yer aldığımdan dolayı üzgünüm. Beni mazur görsünler'' dedi.

''10 yıldır ülkenin başını ağrıtan ve istikrarını bozan siyasi cinayetlerin ardında derin devlet olduğunun söylendiğini'' ileri süren Özmen, ''3-4 kişilik uydurma bir örgüte tüm faili meçhuller yüklendi. Kim inanır buna? Bu görüşlerde samimi iseler, şu sorulara cevap versinler. Susurluk çetesinin işlediği cinayetler hangileridir? Silahları nerede? İstihbarat birimleri ne iş yapar? İran neden o kadar silahı bana versin?'' diye konuştu.

Özmen'in avukatı İbrahim Ceylan, müvekkilinin, kendilerine işkence yapan polislerin duruşma salonunda bulunmasından rahatsız olduklarını ifade etmesi üzerine Mahkeme Başkanı Hüseyin Eken'den, müvekkilinin polisleri teşhis etmesini istedi. Eken de Özmen'e ''Burada bulunanlara bak ve teşhis et'' dedi. Özmen, geriye dönerek izleyici sırasında oturanlara baktı ve kendilerine işkence yapan polislerin bugün duruşmada bulunmadıklarını, ancak geçen celselerde bulunduklarını söyledi.

Ahraz olsa giderdim

Sanık Özmen, iddianamede İran'ın Ahraz kentinde askeri eğitim aldığına dair iddialar yer aldığını belirterek, ''İran'a gezme amacıyla gittim. Ahraz'a da gitmek isterdim, ancak İran'da Ahraz diye bir kent yoktur'' dedi.

Sincan'daki depoda bulunan silahlarla da bir ilgisinin bulunmadığını savunan Özmen, üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini kaydetti.

Kaynak: ttp://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=-200890

07 Mart 2014 Ankara @Mustafa1SENYURT