27 Mart 2018 Salı
Hızır aleyhisselam kıssasından öğreneceğimiz dersler
Kehf Suresi 65 ila 82. ayet mealleri Hz.Musa ve Hz.Hızır'ın meşhur kıssası
Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
Musa ona: Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı? dedi. Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin. (İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin? Musa: İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem. (O kul) Eğer bana tâbi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! dedi. Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi. (Hızır) Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi. Musa: Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme; işimde bana güçlük çıkarma, dedi. Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın! (Hızır) Ben sana, benimle beraber (olacaklara) sabredemezsin, demedim mi? dedi. Musa: Eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan (ileri sürebilecek) mazeretin sonuna ulaştın. Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi. (Hızır) şöyle dedi: "İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim." "Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardı." "Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk." (Devam etti "Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin." "Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur."
Hızır aleyhisselam kıssasından öğreneceğimiz dersler
1- Allah’ın rahmeti ile ilim verdiği kulları bazı peygamberlerin bilmediği şeyleri bilmeleri mümkündür yani insanların okumadan da dini bilgi sahibi olmalı mümkündür
2- İnsan’ın tek başına doğruyu bulması çok zordur onun için ilmine güvendiği insanlardan ders almalıdır şimdiki zamanda ise insanlar güvenilir kişilerin yazdığı kitapları okumalıdır
3- Sabır etmek Müslümanın en önemli görevlerinden biridir bunun kapsamı çok geniştir kısaca “Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” bakara suresi 216. ayette buyurulduğu gibi insanın iç yüzünü kavrayamadığı şeylere de sabredebilmesi gerekir bu ise tevazu ile olur yani bir insanın hata yaptığını görürseniz iyi araştırın belki bir sıkıntısı vardır mesela aç kalan bir insanın domuz eti yemesi bunlardandır domuz eti yemek haramdır ama kişinin açlıktan ölmekten ise doyuncaya kadar domuz eti yemesi mübah görülmüştür
4- İnsanların kendini ilgilendirmeyen şeylere karışmaması gerekir ancak İslama aykırı bir durum olursa müdahale edebilir "Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır." Âl-i İmrân Suresi 104. Ayette buyurulduğu gibi Müslümanın gücü yetiyorsa kötülükleri engellemesi gerekir ya da söz ile uyarması gerekir buna da gücü yetmiyorsa kişinin yapılan kötülüğe razı olmaması gerekir
5- Müslümanlar helal yoldan mal kazanıp ve zekatını sadakasını ihlasla tam verirse Allah onların malını korumaya almıştır İstisna durumlar ise Allah’ın insanları denemek için bela veya hastalık vermesi gibi durumlardır
6- Müslüman bu dünyaya Allah’a kulluk etmek için gelmiştir "Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah'ın katındadır." ENFAL Suresi 28. ayetinde buyurulduğu gibi kişi evlenecek Müslümanların sayısını çoğaltmak için çocuk yapacaktır yalnız önemli olan nokta çocuk yapmak değil hayırlı evlat yetiştirmektir yani firavun değil Fatih olacak veya Fatih doğuracak çocuklar yetiştirmeliyiz
İnsan başına nasıl bir musibet gelirse gelsin bu hazır olması ve isyan etmemesi gerekir çocuğum olmamasına rağmen çocuğumun küçükken ölmesi düşüncesi bile beni üzüyor bu fıtrattandır yani insan illa ki üzülür önemli olan isyan etmemektir dik durabilmektir
yani küçük yaşta vefat eden çocuğunu belki devrinin firavunu olacaktı onun için kendinizi harap etmemeniz gerektiğinin anlatır bu kıssa
Rabbim bizlere hayırlı evlatlar nasip etsin
Hızır Aleyhisselem hakkındaki hadisler
Rasûlullah (s.a.s.), Hızır (a.s.)'ın ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculuğu sırasındaki bir konuşmayı şöyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasıyla su alıp, gemiye konmuştu. Hızır (a.s.) bunu Hz. Musa'ya göstererek şöyle dedi: Allâh'ın ilmi yanında, benim ve senin ilmin, şu serçenin denizden eksilttiği su kadar bir şeydir" (Buhârî, İlm, 44, (el-Enbiyâ, 27, Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk. İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ânı'l-Azîm, İstanbul 1985, V,172-185).
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Hızır’a, Hızır denilmesinin sebebi şudur; Hızır otsuz kuru bir yere oturduğu zaman ansızın o otsuz yer Hızır’ın arkasından yeşillenip dalgalanırdı!’ buyurdu.” Buhari 7/3209, Tirmizi 3358
Hızır (a.s.) konusu başta Buhârî ve Müslim olmak üzere Tirmizî, İbn Mâce ve Ahmed b. Hanbel’in hadis kitaplarının çeşitli bölümlerinde geçmekte, bunlarda Kehf sûresindeki bilgiler tekrar edildiği gibi başka bilgiler de verilmektedir. Sûrede yer alan kıssanın tefsiri mahiyetindeki rivayetlerin birinde kaydedildiğine göre Saîd b. Cübeyr İbn Abbas’a, Nevf el-Bikâlî’nin Hızır kıssasında sözü edilen Mûsâ’nın İsrâiloğulları’na gönderilen Hz. Mûsâ b. İmrân (a.s.) olmayıp başka bir Mûsâ olduğunu iddia ettiğini söylemiş, İbn Abbas da, “Allah’ın düşmanı yalan söylüyor” diyerek Übey b. Kâ‘b yoluyla Hz. Peygamber’den gelen Hz.Mûsâ (a.s.) merkezli uzunca rivayeti nakletmiştir (Müsned, V, 117-119; Buhârî, “İlim”, 44; “Enbiyâ”, 27; “Tefsîr”, 18/3; Müslim, “Feżâil”, 170-173; Tirmizî, “Tefsîr”, 19/1).
Musa (a.s.) Beni İsrail'e hutbe irad etmek üzere ayağa kalktı. Kendisine, "İnsanların en bilgini kimdir?" diye soruldu: -Benim, diye cevap verdi.
Cenab-ı Hak, "Allahulalem (yani en iyi bilen Allah'tır)" demediği için Musa'yı azarladı. Ve: "İki denizin birleştiği yerde bulunan bir kulum senden daha alimdir" diye ona vahyetti. Hz. Musa (a.s.): -Ey Rabbim ben onu nasıl bulabilirim? diye sordu. Kendisine: "Bir zenbile bir balık koy, onu sırtına al. Balığı nerede yitirirsen o zat oradadır" dendi. Dendiği gibi yaparak yola çıktı. Kendisiyle beraber, hizmetçisi olan Yuşa İbnu Nûn da yola çıktı. Beraberce yürüyerek bir kayanın yanına geldiler. Hz. Musa ve hizmetçisi dinlenmek üzere orada yattılar. Balık kımıldayarak zenbilden çıkıp denize kaydı. Allah ondan suyun akıntısını tuttu. Öyle ki su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Hz. Musa (a.s.) ve hizmetçisi bu manzaraya şaşırdılar. Günlerinin geri kalan kısmı ile o gece boyu da yürüdüler. Musa'nın arkadaşı ona, balığın gitmesini haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Musa (a.s.) hizmetcisine: -Hele sabah kahvaltımızı getir. Biz bu yolculukta yorulduk, dedi. Ama emrolunduğu yere gelinceye kadar yorulmamıştı. Hizmetçi: -Hani bir kayanın yanına gelmiş yatmıştık ya! Ben balığı orada unuttum. Onu hatırlatmayı, bana mutlaka şeytan unutturdu. Balık denize şaşılacak şekilde sıvışıp gitmişti, dedi. Musa (a.s.): "Bizim aradığımız orasıydı" dedi ve hemen izlerinin üzerine geri döndüler. İzlerini takiben yürüyerek kayaya kadar geldiler. Musa (a.s.) orada örtüsüne bürünmüş bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır (a.s.) ona: -Senin bu yerinde selâm ne gezer! -Ben Musa'yım.
-Benû İsrail'in Musa'sı mı? -Evet. -Sen, Allah'ın sana öğrettiği bir ilmi bilmektesin ki ben onu bilmem. Ben de Allah'ın bana öğrettiği bir ilmi bilmekteyim ki, onu da sen bilemezsin. -Allah'ın sana öğrettiği hakkı bana öğretmen şartıyla sana uymamı kabul eder misin? -Sen benimle beraber olmak sabrını gösteremezsin. Mahiyet ve hikmetini bilmediğin şeye nasıl sabredeceksin ki? -İnşallah sen beni çok sabırlı bulacaksın. Hem ben senin hiç bir emrine karşı gelmeyeceğim. -Öyleyse gel. Ancak, madem bana tabi olacaksın, ben sana haber vermedikçe bana hiç bir şey sormayacaksın! dedi. Hz. Musa (a.s.): -Tamam! dedi. Hz. Musa ve Hz. Hızır (a.s.) beraberce gittiler. Deniz kıyısında yürüyorlardı. Bir gemiye rastladılar. Kendilerin gemiye almalarını söylediler. Gemi sahipleri Hızır (a.s.)'ı tanıdılar. Ve ücret istemeksizin onları gemiye aldılar. Hızır (a.s.), gidip, geminin tahtalarından birini deldi. Hz. Musa (a.s.) ona: -Bak, bunlar bizi bedava gemilerine aldılar, sen gidip gemilerini deldin, adamları boğacaksın. Hiç de yakışık almayan bir iş yaptın! dedi. Hızır: -Ben sana, "benimle bulunmaya sabredemezsin" demedim mi? dedi. Hz. Musa: -Unuttuğum şey sebebiyle beni sigaya çekme. Bu iş sebebiyle bana zorluk çıkarma! ricasında bulundu. Sonra bunlar gemiden indiler. Sahil boyu yürürken, çocuklarla oynayan bir yavrucak gördüler. Hızır (a.s.) yavrucağı yakaladığı gibi eliyle başını kopararak çocuğu öldürdü. Musa (a.s.): -Masum bir çocuğu kısas hakkın olmaksızın niye öldürdün. Bu çok yadırganacak bir iş! dedi. -Ben sana demedim mi, sen benim beraberliğime sabredemezsin! diye Hızır (a.s.), Musa'ya çıkıştı. Hz. Musa: -Ama bu birinciden de şiddetli idi" dedi ve ilave etti: - Bundan sonra sana bir şey sorarsam, beni arkadaş etme, nazarımda bu hususta haklı sayılacaksın, dedi. Yola devam ettiler. Bir köye geldiler. Halktan yiyecek birşeyler istediler. Ama kimse onları ağırlamadı. Köyde yıkılmak üzere olan bir duvara rastladılar. Hızır (a.s.) eliyle şöyle göstererek: "Eğilmiş" diyordu. Onu doğrulttu. Hz. Musa (a.s.) ona: -Bir cemaat ki, kendilerine geliyoruz, bize ilgi gösterip, ağırlamıyorlar, yiyecek vermiyorlar. Sen onlara bedava iş yapıyorsun, dilesen ücret alabilirdin! dedi. Hızır (a.s.), Hz. Musa'ya: -Artık birbirimizden ayrılma zamanı geldi. Şimdi sana sabredemediğin şeylerin te'vilini haber vereceğim, dedi. Resûlullah (s.a.s) bu ara ilave etti: -Allah Musa'ya rahmet buyursun. Keşke, Hz. Hızır'la beraberliğe sabretseydi de maceralarını bize nakletseydi, bunu ne kadar isterdim! Ravi devam ediyor: Resûlullah (s.a.s) buyurdular ki: "Birinci (soru)su Musa'nın bir unutması idi. Bir serçe gelerek geminin kenarına kondu. Sonra denizden gagasıyla su aldı. Hz. Hızır bunu göstererek Hz. Musa'ya, "Bak, dedi. Benim ve senin ilmin ve diğer mahlukatın ilmi, Allah'ın ilminden, şu kuşun denizden eksilttiği kadar eksiltir."
Buhari, Tefsir, Kehf 2, 3, 4, Ilm 16, 19, 44, Icare 7, Surut 12, Bed'u'l-Halk 11, Enbiya 27, Tevhid 31; Muslim, Fedail 170, (2380); Tirmizi, Tefsir, Kehf, (3148); Ebu Davud, Sunnet 17, (4705, 4706, 4707).
http://www.kuranikerim.com/kutubi-sitte/700.html
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)