27 Mart 2018 Salı
Hızır aleyhisselam kıssasından öğreneceğimiz dersler
Kehf Suresi 65 ila 82. ayet mealleri Hz.Musa ve Hz.Hızır'ın meşhur kıssası
Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
Musa ona: Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı? dedi. Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin. (İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin? Musa: İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem. (O kul) Eğer bana tâbi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! dedi. Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi. (Hızır) Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi. Musa: Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme; işimde bana güçlük çıkarma, dedi. Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın! (Hızır) Ben sana, benimle beraber (olacaklara) sabredemezsin, demedim mi? dedi. Musa: Eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan (ileri sürebilecek) mazeretin sonuna ulaştın. Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi. (Hızır) şöyle dedi: "İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim." "Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardı." "Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk." (Devam etti "Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin." "Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur."
Hızır aleyhisselam kıssasından öğreneceğimiz dersler
1- Allah’ın rahmeti ile ilim verdiği kulları bazı peygamberlerin bilmediği şeyleri bilmeleri mümkündür yani insanların okumadan da dini bilgi sahibi olmalı mümkündür
2- İnsan’ın tek başına doğruyu bulması çok zordur onun için ilmine güvendiği insanlardan ders almalıdır şimdiki zamanda ise insanlar güvenilir kişilerin yazdığı kitapları okumalıdır
3- Sabır etmek Müslümanın en önemli görevlerinden biridir bunun kapsamı çok geniştir kısaca “Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” bakara suresi 216. ayette buyurulduğu gibi insanın iç yüzünü kavrayamadığı şeylere de sabredebilmesi gerekir bu ise tevazu ile olur yani bir insanın hata yaptığını görürseniz iyi araştırın belki bir sıkıntısı vardır mesela aç kalan bir insanın domuz eti yemesi bunlardandır domuz eti yemek haramdır ama kişinin açlıktan ölmekten ise doyuncaya kadar domuz eti yemesi mübah görülmüştür
4- İnsanların kendini ilgilendirmeyen şeylere karışmaması gerekir ancak İslama aykırı bir durum olursa müdahale edebilir "Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır." Âl-i İmrân Suresi 104. Ayette buyurulduğu gibi Müslümanın gücü yetiyorsa kötülükleri engellemesi gerekir ya da söz ile uyarması gerekir buna da gücü yetmiyorsa kişinin yapılan kötülüğe razı olmaması gerekir
5- Müslümanlar helal yoldan mal kazanıp ve zekatını sadakasını ihlasla tam verirse Allah onların malını korumaya almıştır İstisna durumlar ise Allah’ın insanları denemek için bela veya hastalık vermesi gibi durumlardır
6- Müslüman bu dünyaya Allah’a kulluk etmek için gelmiştir "Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah'ın katındadır." ENFAL Suresi 28. ayetinde buyurulduğu gibi kişi evlenecek Müslümanların sayısını çoğaltmak için çocuk yapacaktır yalnız önemli olan nokta çocuk yapmak değil hayırlı evlat yetiştirmektir yani firavun değil Fatih olacak veya Fatih doğuracak çocuklar yetiştirmeliyiz
İnsan başına nasıl bir musibet gelirse gelsin bu hazır olması ve isyan etmemesi gerekir çocuğum olmamasına rağmen çocuğumun küçükken ölmesi düşüncesi bile beni üzüyor bu fıtrattandır yani insan illa ki üzülür önemli olan isyan etmemektir dik durabilmektir
yani küçük yaşta vefat eden çocuğunu belki devrinin firavunu olacaktı onun için kendinizi harap etmemeniz gerektiğinin anlatır bu kıssa
Rabbim bizlere hayırlı evlatlar nasip etsin
Hızır Aleyhisselem hakkındaki hadisler
Rasûlullah (s.a.s.), Hızır (a.s.)'ın ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculuğu sırasındaki bir konuşmayı şöyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasıyla su alıp, gemiye konmuştu. Hızır (a.s.) bunu Hz. Musa'ya göstererek şöyle dedi: Allâh'ın ilmi yanında, benim ve senin ilmin, şu serçenin denizden eksilttiği su kadar bir şeydir" (Buhârî, İlm, 44, (el-Enbiyâ, 27, Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk. İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ânı'l-Azîm, İstanbul 1985, V,172-185).
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Hızır’a, Hızır denilmesinin sebebi şudur; Hızır otsuz kuru bir yere oturduğu zaman ansızın o otsuz yer Hızır’ın arkasından yeşillenip dalgalanırdı!’ buyurdu.” Buhari 7/3209, Tirmizi 3358
Hızır (a.s.) konusu başta Buhârî ve Müslim olmak üzere Tirmizî, İbn Mâce ve Ahmed b. Hanbel’in hadis kitaplarının çeşitli bölümlerinde geçmekte, bunlarda Kehf sûresindeki bilgiler tekrar edildiği gibi başka bilgiler de verilmektedir. Sûrede yer alan kıssanın tefsiri mahiyetindeki rivayetlerin birinde kaydedildiğine göre Saîd b. Cübeyr İbn Abbas’a, Nevf el-Bikâlî’nin Hızır kıssasında sözü edilen Mûsâ’nın İsrâiloğulları’na gönderilen Hz. Mûsâ b. İmrân (a.s.) olmayıp başka bir Mûsâ olduğunu iddia ettiğini söylemiş, İbn Abbas da, “Allah’ın düşmanı yalan söylüyor” diyerek Übey b. Kâ‘b yoluyla Hz. Peygamber’den gelen Hz.Mûsâ (a.s.) merkezli uzunca rivayeti nakletmiştir (Müsned, V, 117-119; Buhârî, “İlim”, 44; “Enbiyâ”, 27; “Tefsîr”, 18/3; Müslim, “Feżâil”, 170-173; Tirmizî, “Tefsîr”, 19/1).
Musa (a.s.) Beni İsrail'e hutbe irad etmek üzere ayağa kalktı. Kendisine, "İnsanların en bilgini kimdir?" diye soruldu: -Benim, diye cevap verdi.
Cenab-ı Hak, "Allahulalem (yani en iyi bilen Allah'tır)" demediği için Musa'yı azarladı. Ve: "İki denizin birleştiği yerde bulunan bir kulum senden daha alimdir" diye ona vahyetti. Hz. Musa (a.s.): -Ey Rabbim ben onu nasıl bulabilirim? diye sordu. Kendisine: "Bir zenbile bir balık koy, onu sırtına al. Balığı nerede yitirirsen o zat oradadır" dendi. Dendiği gibi yaparak yola çıktı. Kendisiyle beraber, hizmetçisi olan Yuşa İbnu Nûn da yola çıktı. Beraberce yürüyerek bir kayanın yanına geldiler. Hz. Musa ve hizmetçisi dinlenmek üzere orada yattılar. Balık kımıldayarak zenbilden çıkıp denize kaydı. Allah ondan suyun akıntısını tuttu. Öyle ki su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Hz. Musa (a.s.) ve hizmetçisi bu manzaraya şaşırdılar. Günlerinin geri kalan kısmı ile o gece boyu da yürüdüler. Musa'nın arkadaşı ona, balığın gitmesini haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Musa (a.s.) hizmetcisine: -Hele sabah kahvaltımızı getir. Biz bu yolculukta yorulduk, dedi. Ama emrolunduğu yere gelinceye kadar yorulmamıştı. Hizmetçi: -Hani bir kayanın yanına gelmiş yatmıştık ya! Ben balığı orada unuttum. Onu hatırlatmayı, bana mutlaka şeytan unutturdu. Balık denize şaşılacak şekilde sıvışıp gitmişti, dedi. Musa (a.s.): "Bizim aradığımız orasıydı" dedi ve hemen izlerinin üzerine geri döndüler. İzlerini takiben yürüyerek kayaya kadar geldiler. Musa (a.s.) orada örtüsüne bürünmüş bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır (a.s.) ona: -Senin bu yerinde selâm ne gezer! -Ben Musa'yım.
-Benû İsrail'in Musa'sı mı? -Evet. -Sen, Allah'ın sana öğrettiği bir ilmi bilmektesin ki ben onu bilmem. Ben de Allah'ın bana öğrettiği bir ilmi bilmekteyim ki, onu da sen bilemezsin. -Allah'ın sana öğrettiği hakkı bana öğretmen şartıyla sana uymamı kabul eder misin? -Sen benimle beraber olmak sabrını gösteremezsin. Mahiyet ve hikmetini bilmediğin şeye nasıl sabredeceksin ki? -İnşallah sen beni çok sabırlı bulacaksın. Hem ben senin hiç bir emrine karşı gelmeyeceğim. -Öyleyse gel. Ancak, madem bana tabi olacaksın, ben sana haber vermedikçe bana hiç bir şey sormayacaksın! dedi. Hz. Musa (a.s.): -Tamam! dedi. Hz. Musa ve Hz. Hızır (a.s.) beraberce gittiler. Deniz kıyısında yürüyorlardı. Bir gemiye rastladılar. Kendilerin gemiye almalarını söylediler. Gemi sahipleri Hızır (a.s.)'ı tanıdılar. Ve ücret istemeksizin onları gemiye aldılar. Hızır (a.s.), gidip, geminin tahtalarından birini deldi. Hz. Musa (a.s.) ona: -Bak, bunlar bizi bedava gemilerine aldılar, sen gidip gemilerini deldin, adamları boğacaksın. Hiç de yakışık almayan bir iş yaptın! dedi. Hızır: -Ben sana, "benimle bulunmaya sabredemezsin" demedim mi? dedi. Hz. Musa: -Unuttuğum şey sebebiyle beni sigaya çekme. Bu iş sebebiyle bana zorluk çıkarma! ricasında bulundu. Sonra bunlar gemiden indiler. Sahil boyu yürürken, çocuklarla oynayan bir yavrucak gördüler. Hızır (a.s.) yavrucağı yakaladığı gibi eliyle başını kopararak çocuğu öldürdü. Musa (a.s.): -Masum bir çocuğu kısas hakkın olmaksızın niye öldürdün. Bu çok yadırganacak bir iş! dedi. -Ben sana demedim mi, sen benim beraberliğime sabredemezsin! diye Hızır (a.s.), Musa'ya çıkıştı. Hz. Musa: -Ama bu birinciden de şiddetli idi" dedi ve ilave etti: - Bundan sonra sana bir şey sorarsam, beni arkadaş etme, nazarımda bu hususta haklı sayılacaksın, dedi. Yola devam ettiler. Bir köye geldiler. Halktan yiyecek birşeyler istediler. Ama kimse onları ağırlamadı. Köyde yıkılmak üzere olan bir duvara rastladılar. Hızır (a.s.) eliyle şöyle göstererek: "Eğilmiş" diyordu. Onu doğrulttu. Hz. Musa (a.s.) ona: -Bir cemaat ki, kendilerine geliyoruz, bize ilgi gösterip, ağırlamıyorlar, yiyecek vermiyorlar. Sen onlara bedava iş yapıyorsun, dilesen ücret alabilirdin! dedi. Hızır (a.s.), Hz. Musa'ya: -Artık birbirimizden ayrılma zamanı geldi. Şimdi sana sabredemediğin şeylerin te'vilini haber vereceğim, dedi. Resûlullah (s.a.s) bu ara ilave etti: -Allah Musa'ya rahmet buyursun. Keşke, Hz. Hızır'la beraberliğe sabretseydi de maceralarını bize nakletseydi, bunu ne kadar isterdim! Ravi devam ediyor: Resûlullah (s.a.s) buyurdular ki: "Birinci (soru)su Musa'nın bir unutması idi. Bir serçe gelerek geminin kenarına kondu. Sonra denizden gagasıyla su aldı. Hz. Hızır bunu göstererek Hz. Musa'ya, "Bak, dedi. Benim ve senin ilmin ve diğer mahlukatın ilmi, Allah'ın ilminden, şu kuşun denizden eksilttiği kadar eksiltir."
Buhari, Tefsir, Kehf 2, 3, 4, Ilm 16, 19, 44, Icare 7, Surut 12, Bed'u'l-Halk 11, Enbiya 27, Tevhid 31; Muslim, Fedail 170, (2380); Tirmizi, Tefsir, Kehf, (3148); Ebu Davud, Sunnet 17, (4705, 4706, 4707).
http://www.kuranikerim.com/kutubi-sitte/700.html
22 Mart 2018 Perşembe
Müslüman Yöneticilere Tavsiyeler
[İbn-i Haldun Mukaddime adlı eserinde “Beşeri Mutluluğun Sürdürülmesi için Bir Yönetim Sistemi ve Belirli Bir Politika Zorunluluğu” başlığı altında bir mektuptan söz eder. İbni Haldun’a göre yönetimler üstüne birçok eser yazılmıştır; bunların en ünlüsü ve güzeli ise Hüseyin oğlu Tahir’in (ölümü m. 822) oğlu Abdullah’a yazdığı mektuptur. Mektup, Halife Memun, Abdullah’ı Rakka ve Mısır Valiliğine görevlendirdiği zaman babası Tahir’in Abdullah’a öğütlerini içerir. İbni Haldun bu mektubun siyasette uyulması gereken kural ve uygulamaları özlü ve eksiksiz biçimde barındırdığını belirtir.]
Tahir’in oğluna yazdığı mektup
“Rahman” ve “Rahim” olan Allahın adıyla başlarım.
Gelelim bundan sonrasına. Önce, tek ve ortağı olmayan Allah’a karşı gelmekten sakınmalı, ondan korkmalı, o güçlü, yüce olanın her an, seni denetimi altında tuttuğunu unutmamalı ve onun hışmına uğramaktan uzak kalmaya çalışmalısın.
Halkını, gece gündüz koru! Allah’ın senden ayırmadığı sağlıklı yaşamı her zaman an ve bundan, sonun için, varacağın, duracağın, sorulacağın konu ve gün için yararlan. Hesap gününde yararlanacak yararlı işlerde bulun sağlığında. Ondan ötürü ki, Allah seni korusun ve kıyamet gününde cezasına çarpılmaktan, acı veren “azabından” kurtarsın. Çünkü, Allah, sana iyilik etmiştir. Allah’ın kullarından işlerini yönettiğin halkına sevecenlik göstermeyi, sana gerekli bir görev olarak yüklemiştir. Yönettiğin kimseler içinde adaletli davranmanı, bu arada Allah’ın hakkını ve herkes için çizdiği sınırları gözetmeni, yönetilenlere gelecek zararları göğüslemeni, onların çoluk çocuklarını, ırzlarını namuslarını ve kanlarını korumanı, yollarına yurtlarına güvenlik sağlamanı ve onları rahat bir ortamda yaşatmanı da gerekli kılmıştır sana. Allah, sana gerekli kılıp yüklediği görevlerin üstesinden gelemediğin zaman, seni hesaba çeker, seni durdurur, sana sorar. Öncelik vererek ve erteleyerek yaptığın işlerin karşılığını verecektir o. Öyleyse, tüm anlayış gücünü, aklını kullanarak ve gözünü açarak bunları düşün ve bunları düşünmekten seni hiçbir şey alıkoymasın. Bunlar, senin işlerinin başında ve göz önünde bulundurman gerekenlerin en önünde gelir. Allah’ın seni durdurup ilk hesaba çekeceği konular da bunlardır. Senin de, kendine ilk gerekli göreceğin ve kendini yönelteceğin konular bunlar olmalıdır.
Öyleyse, Allah’ın sana farz kıldığı beş vakit namazını sürekli kılmalısın, insanlarla yan yana cemaatle kılmalısın, yoluyla yordamıyla kılmalısın. Namaz için, abdestini güzelce almalısın, namaza girerken Allah’ı anarak başlamalısın. Kur’an’ını düzgün okumalısın, rukûnu, secdeni, tahiyyelerini (aradaki oturuşlarını) eksiksiz yerine getirmelisin. Namazda, düşünceni toparlamalı, neye yöneldiğini bilmeli, seninle birlikte ve yönetiminde olan cemaati de buna özendirmelisin ve buna yatkınlaştırmalısın. Çünkü güçlü ve yüce olan Allah’ın da söylediği gibi, “namaz, çirkin ve yadsınası şeyleri önler..”
Sonra, bunun hemen ardından, peygamberin sünnetlerine ve ahlâksal ilkelerine uyarak işe koyulmalısın, peygamberden sonra gelen iyi kişileri izlemelisin. Önüne bir iş çıktığında, o işte, sana yardımcı olması için, güçlü ve yüce olan Allah’ın iyiliğini ve seni korumasını dile. Allah’ın kitabında yer verdiği buyruğuna, yasağına, helâline, haramına uyarak işin üstesinden gelmeye çalış. Allah’ın iyiliği ve esenliği üzerine olası peygamberinden anlatılagelenlerdekileri de göz önünde bulundurarak konuyu sonuca ulaştır. Sonra, güçlü ve yüce olan Allah’ın isteğine göre, halk içinde hakkı gözet. Adaletten sapma, hoşlanmana ya da hoşlanmamana, insanların sana yakın ya da uzak olmalarına göre davranma.
Fıkha ve fıkıhçılara [hukuka ve hukukçulara], dine ve din bilginlerine, güçlü ve yüce olan Allah’ın kitabına ve bu kitaba uyarak davrananlara öncelik ver. Çünkü, kişinin süsleneceği şey, dinde bilgi sahibi olmak, bunu istemek, buna başkalarını özendirmek ve güçlü, yüce olan Allah’a nelerle yaklaşabileceğini bilmektir. Çünkü, bu, iyi olan şeylerin tümüne götürür, iyiliğe doğru kılavuz olur, iyinin, yararlının yolunu gösterir, günah olanları, zararlıları da tümüyle önler. Allah’ın vereceği başarıyla, kişinin Allah’ı tanıması, yüceltmesi daha yüksek düzeyde olur, kişi, geleceği, ahreti için, en yüksek dereceleri alır. Tüm bunlarla birlikte, bu niteliklerin sende görülmesi, halkın senin yetkine saygısını, senin egemenliğini gözlerinde büyütmesini, sana ısınmasını, sana güvenmesini sağlar.
Tüm iş ve davranışlarında ölçülü ol. Yararı bundan daha açık, bundan daha sağlam güvenceli, erdemleri bundan daha çok toplayan bir tutum olamaz. Ölçülü, dengeli olmak, dürüstlüğün, doğruluğun; dürüstlük ve doğruluk, başarının; başarıysa, mutluluğun yolunu gösterir. Dinin ve peygamberin yol gösterici ilkelerinin ayakta durması da, ölçülü olmakla sağlanabilir. Öyleyse, dünya yaşamının her kesiminde ölçülü, dengeli olma yolunu seç.
Ahreti, sevabı, güzel ve yararlı işleri, bilinen sünnetleri, doğru yolun ve Allah’ın yardımının belirtilerini arayıp izlemekte eksik davranma. Çok iyilik et, çok çalış. Allah’ın hoşnutluğunun amaçlandığı, Allah’ın dostlarıyla birlikte ‘keramet yurdunda’ [cennette] arkadaşlık [komşuluk] istendiği sürece, bu tutum gösterilmelidir. Bilesin ki, dünya işlerinde ölçülü olmak, gücü artırır, günahları eritir. Kuşkusuz, içini bundan daha rahatlatacak, işlerini bundan daha iyiye götürecek bir tutum olmaz. Öyleyse, bu tutumu göster ve bu tutumla doğru yolu bul. O zaman, işlerin sonuca ulaşacak, gücün artacak, genel işlerin de, özel işlerin de yoluna girecek. Güçlü ve yüce olan Allah için iyi düşün, iyi düşün ki, halkın sana bağlansın ve sen onları sağlıklı yönlendirebilesin. Tüm işlerde, Allah’ın hoşnutluğuna yol bulmaya çalış. O zaman, Allah’ın iyiliği senin üzerinden eksilmeyecektir.
Görev verdiğin herhangi bir konuda, hiç kimseyi, durumu iyice aydınlanmadan suçlama yoluna gitme. Çünkü, perde arkasına saklanarak, tuzaklar hazırlamak ve görevliler hakkında dayanıksız sanılarda bulunmak, en büyük günahtır. Öyleyse, politikanı, çalışma arkadaşlarına, her zaman iyi sanıda bulunacak biçimde düzenle, onlar hakkındaki kötü sanıları at ve tümüyle sil. Böyle yapman, onları, senin daha rahat yönetebilmeni ve kendilerini işlerine daha çok vermelerini sağlayacaktır. Allah’ın düşmanı şeytanı kendine dayanak alma. Şeytan, senin küçük bir zayıf noktandan bile yararlanarak, içine, çalışma arkadaşların hakkındaki kötü sanın nedeniyle doğan kaygı salabilir. Yaşamının tadını berbat eden o kötü sanı nedeniyle. Bil ki, iyi sanı (herkes için iyi düşünmek), ile güç ve rahatlık elde edersin. Görmek istediğin işlerini, iyi düşüncelere yer vererek gör. Böyle olman, insanları, seni sevmeye itecek ve tüm işlerinin yoluna girmesini sağlayacaktır. Bununla birlikte, arkadaşlarına ilişkin olan iyi sanın ve halkına olan sevecenliğin, seni, gerekli soruşturmayı yapmaktan ve işleri kurcalayıp denetlemekten geri bırakmamalıdır. Yardımcılarının işleriyle doğrudan ilgilenmen, halkın için ayağını denk alarak davranman, gereksinimlerini incelemen ve ağır yüklerini yüklenmen, bunların dışındaki her şeyden daha kolay gelmelidir sana. Çünkü, böyle bir tutum göstermek, dini de ayakta tutar, peygamberin yolunu da yeniden güçlendirir.
Tüm bu konularda, içtenlikli, temiz amaçlı ol. Yaptığı işin sorumluluğunu bilen, iyi davranışı nedeniyle kendini ödüllendiren, kötü davranışından ötürü kendini yargılayan kimsenin tutumunu göstererek kendini yönlendir ve özeleştiriden kaçma. Çünkü, Allah, dini, insanlar kötülükten korunsunlar, güçlensinler diye koymuştur. Dini, kendisini kötülüklerden sakınma aracı yapan, dinin buyruklarına uyarak kötülüklerden uzaklaşan kimseleri, Allah yüceltir ve güçlü kılar.
Yönettiğin halkı, dinin yoluna, dinin en doğru olan yoluna göre yönet. Suçluları, suçlarının durumlarına ve hak ettiklerine göre Allah’ın gösterdiği cezalandırma sınırları içinde cezalandır. Bu ceza hükümlerini işlemez (geçersiz) kılma, önemsemezlik de etme. Cezayı hak etmiş olanların cezalarını geciktirme de. Çünkü senin bu konuda gevşek davranman, herkesin seninle ilgili iyi sanısını baltalar. Yönetiminde, bu konuda bilinegelen neyse, ona uy. Alışılmadık şeylerden (“bid’at”lerden) ve kuşku veren durumlardan sakın. Sakın ki, dinini esenliğe, kişiliğini olgunluğa kavuşturabilesin.
Bir söz verdiğin, bir sözleşme ve antlaşma yaptığın zaman, gereğine yeterince uy. Bir yarar sağlayacağına ilişkin söz verdiğinde, eksiksiz yerine getir. Kötülüğü, iyilikle karşıla ve iyilikle sav. Kınarlığı (“ayb”ı) olan herkesi hoş gör. Dilini yalandan, yanlıştan koru. Kovculara (fitnecilere) kız. Çünkü, ister hemenki, ister daha sonraki işler olsun, tüm işlerinin bozulmasında, en başta gelen etken, yalancıya yaklaşmak ve yalana kalkışma cesaretini vermektir. Neden ki, yalan, günahların başı, kovculuksa günahların son kertesi sayılır. Çünkü, kovculuk, buna kendini kaptırmış kimseyi iflah etmez. Kovculuğa kulak veren kimse de, sağlam arkadaş edinemez ve bu kimsenin hiçbir işi yoluna girmez. İyi ve dürüst kişileri sev. Gerçekten onurlu olan kimseleri, layık oldukları tutumu göstererek güçlendir. Güçsüzlere yardım et. Yakınlarının yakınlık bağını pekiştir. Tüm bunlarda, Allah’ın hoşnutluğunu gözet, buyruğunu yüceltmeyi amaçla. Tüm bu işlerde, Allah’ın vereceği karşılığı ve ahret mutluluğunu iste. Kötü isteklerden, zulüm eğiliminden uzaklaş. Görüşlerini bu eğilimlerden arındır ve bunlardan arındığını, halkına göster. Yönetimlerine, adaletle mutluluk getir. İçlerinde, hakkı ve hukuku egemen kıl. Ve seni doğru yola götürecek bilgiyle yönet halkını. Öfkelendiğin zaman, kendine egemen ol. Yumuşak ve ağır başlılığı yeğle. Parlamaktan, hafiflikten, bencillikten, böbürgenlikten sakın yöneldiğin yolda.
Sakın, ‘nasıl olsa egemenim, dilediğimi yaparım!’ deme. Çünkü, bu tutum, hızla, eksik düşünceye, Allah’a ilişkin inanç azlığına götürür. İşinde, yalnızca Allah hoşnutluğunu amaçla ve Allah’a, katıksız bir inanç besle. Bil ki, ‘mülk’, gerçekte subhan ve yüce olan Allah’ındır. O, dilediğine verir, dilediğinden de alır onu. Hükümdarın, nimetin değerini bilemeyen arkadaşlarından ve devlet içinde, kendilerine genişçe nimet verilmişlerden daha çabuk nimetleri ellerinden giden ve nimetleri daha çabuk cezaya dönüşen kimseler bulamazsın. Hele, bunlar, Allah’ın nimetlerine, iyiliklerine karşı nankörlük ettikleri ve Allah’ın iyilik olarak kendilerine verdiği olanakları, halkı ezmek için kullandıkları zaman…
İçindeki tutkulardan sıyrıl, hazırladığın azığın ve biriktirdiğin hazinen, iyilik ve kötülüklerden sakınma azığı ve hazinesi olsun, halkın durumunu düzeltmek için olsun, halkın yaşadığı yerleri bayındır kılmak için olsun, kendini halkın işlerine verip kamu yararına olan şeyleri araştırmak için olsun, halkın kanını, canını korumak için olsun ve güç durumlarda olanlara yardım etmek için olsun.
Bilesin ki, mallar, biriktirilip depo edildiği zaman artmaz, mallar, halkın yararına kullanıldığı, hak sahiplerinin hakları verildiği ve zararları önlendiği zaman artar, çoğalır, kamunun yararına sonuçlar verir, yönetim düzenine girer, dönem iyi bir dönem olur, kamu gücü ve çıkarı sağlam temellere oturur. Biriktirdiklerini, devletin hazinesindekileri, islamın ve müslümanların toplumsal ve ekonomik gelişmeleri için harca. Bu mallardan, müminler emirinin senin yanında bulunan yardımcılarına, haklarını eksiksiz ödeyecek biçimde ver, bunların paylarını eksiksiz öde, sorunlarını ve geçimlerini üstlen. Çünkü, bunu yaparsan, mutluluğun daha parlak olur ve Allah’tan, daha çok nimet alabilirsin. Bu anlatılan tutumla, halkından vergi toplamakta, devletin çıkarını sağlamakta daha güçlü olursun. Senin adaletin ve iyiliğin nedeniyle, herkes, her zaman sana boyun eğer. Tüm anlatmak istediklerim, sana hoş gelsin ve bu alanda, sana sınırlarını çizdiğim çerçevede davranmaya çabala. Bu alanda, görevinin hakkını vererek ve büyük bir çaba göstererek davran. Maldan kalıcı olan, Allah yolunda ve onun gösterdiği doğru yolda harcanandan başkası değildir. Nimetlerinin değerini bilenlerin haklarını tanı ve onlara haklarını sürekli olarak ver. Sakın, dünya ve dünyanın aldatıcılıkları, sana ahiretin korkunçluklarını unutturmasın. Unutup da, üzerine düşeni savsaklamayasın. Çünkü, savsaklamak, eksik iş yapmaya, eksik iş yapma da, çekinceli durumlara yol açar. Yaptığın iş, güçlü ve yüce Allah’ın hoşnutluğu için ve onun yolunda olsun. Karşılığı, yalnızca ondan bekle. Çünkü, Allah, nimetlerini senin üzerine akıtmıştır. ‘Şükr’ü, dayanak olarak al. Yalnızca, Allah’a dayan. Böyle davran ki, Allah, ‘hayr’ını, iyiliğini artırsın sana. Çünkü, güçlü ve yüce Allah, iyilik bilenlerin iyilik bilirlikleri ölçüsünde karşılıklarını, iyilikçilerin iyilikleri oranında sevaplarını verir.
Sakın, hiçbir günahı küçümseme. Sakın, hiçbir çekemeze eğilim gösterme. Sakın, sapık suçluya acıma. Sakın, nanköre yaklaşma. Sakın, düşmana yağcılık etme. Sakın, kovucuyu doğrulama. Sakın, punt arayan (fırsatçı) kalleşe karşı önlemsiz kalma. Sakın, yoldan çıkmışla dost olma. Sakın, fitneleyene uyma. Sakın, ikiyüzlüyü övme. Sakın, hiçbir insanı küçük görme. Sakın, senden bir şey isteyen yoksulu tersleme, ona vermen gerekeni vermemezlik etme. Sakın, yanlışı doğru gösterme. Sakın, soytarıyı, dalkavuğu umursama. Sakın, sözünden cayma. Sakın, kendini överek temize çıkarmaya kalkma. Sakın, öfkene kapılma. Sakın umuttan ayrılma. Sakın böbürgen yürüme. Sakın, beyinsizi arı duru gösterme. Sakın, ahret mutluluğunu aramada eksik davranışta bulunma. Sakın, çekiştirene bakarak davranma. Sakın, zalime göz yumma. İster ondan korkudan, ister sevgiden olsun, zalimi hoş görme. Ahrette alman gereken karşılığı da, sakın, dünyada isteme.
Din uzmanlarına çok danış. Kendine yumuşak başlılığı seç. Deneylilerden, aklı, görüşü ve felsefesi olanlardan bir şeyler almaya çalış. Danışmanların arasına, sakın, savrukları ve cimrileri alma. Bunların sözlerini de dinleme. Çünkü, bunların zararları, yararlarından çoktur.
Halkının işlerine yönelirken, işleri cimrilikten daha altüst edici bir durum olamaz. Bilesin ki, cimri olduğun zaman, çok alır, az veririsin. Böyle yaptığın zamansa, işlerin kolay kolay yoluna girmez. Kuşkun olmasın ki, halkın, sen elini onların malına uzatmadığın ve onlara zulmetmediğin sürece seni sever. Gerçekten, dostlarının dostluklarını, kendilerine bolca iyilikte bulunarak ve güzel bağışlar, armağanlar vererek sürdürmelisin. Cimrilikten sakın. Bil ki, insanoğlunun Allah’a ilk karşı gelmesi, cimrilik nedeniyle olmuştur. Karşı gelense, rezilliğe düşmüştür. Bunu, Allah’ın şu sözü de gösterir: “Kimler cimrilik eğilimlerinden kurtulmuşlarsa, onlar, kurtuluşa erenlerdir”. Öyleyse, cömertlik yolunu gereğince aç. Gölgende, tüm müslümanlara yer ver, pay ver. İnan ki, cömertlik, Allah kullarının en üstün erdemlerindendir. Bu erdemi, kendine huy edin. İşin ve yolun cömertçe olsun. Askerlerinin kayıtlarını, divanlarını ve yazılı oldukları dairelerini denetle. Yiyeceklerini, geçimlerini sağla. Yaşamları için gerekli olanakları geniş tut. Böylece, Allah, onların gereksinimlerini gidermiş olur. Ki, o zaman, onları daha güçlü olarak buyruğunda tutabilirsin, gönüllerini sana boyun eğmekten yana, daha çok kazanırsın ve senin buyruğunu daha içtenlikle ve daha büyük bir sevgiyle yerine getirmelerini sağlarsın. Bir devlet başkanının ordusuna ve halkına adalet, cömertlik, insaf, yardım, sevecenlik, iyilik ve rahat geçim alanında göstereceği şefkatli ve babacan tutumunun vereceği mutluluk kendisine yeter. İki kapıdan birindeki kötülüğü, öbüründe sezdiğin iyilik ve erdemle giderme yolunu tut, gerekli davranışta bulun. Ki, bu tutumunla kurtuluşa, iyiliğe ve düzlüğe çıkasın Allah dilerse.
Bilesin ki, yargı, Allah katında çok büyük önem taşır. Hiçbir şey önemde, onu geçemez. Çünkü, yargı, yeryüzünde kullarının durumlarını adalet dengesinde tutmak için, Allah’ın koyduğu bir terazidir. Yargıdaki adaleti ayakta tutmakla ve yerine getirmekle, halkın durumu düzelir, yollar güvenlikli olur, haksızlığa uğramışların hakları savunulur, insanlar haklarını alır, geçim ve yaşam güzelleşir, devlete nasıl boyun eğmek gerekiyorsa, öyle boyun eğilir, Allah sağlık ve esenlik verir, din işleri yerine getirilir, yola yordama ve şeriata uyulur, kuralların gösterdiği yoldan gidilir. Allah’ın buyruğunu yerine getirmekte savsakça davranma, keskinlik göster. Kuşku veren tutumdan sakın. Allah’ın koyduğu ceza yaptırımlarının gereğini yerine getir. Pek ivecenlik de gösterme. Kaygılı ve dar canlı olmaktan uzak kal. Olanı olduğu gibi kabul et. Deneylerinden yararlan. Sağlıklı olman için uyanık davran. Konuşmanı düzgünleştir. Davalı ve davacıya adaletle davran. Kuşku önünde dur, kanıt arayıp bulmada çok ileri git. Halkından herhangi birine olan sevgin, iyilik gösterme eğilimin ya da birinin kınayacağını göstermen, seni yakalayıp adaletten alıkoymasın. İlerisin düşünerek iş gör. Denetle, gör, incele, düşün, tart, karşılaştır. Allah için alçakgönüllü ol. Tüm halkına arkadaşça, sevecenlikle davran. Kendine, hakkı egemen kıl. Hemen kan dökmeye koşma. Çünkü, kanların Allah katında önemli yeri vardır. Sakın, haksız yere kan dökme yoluna gitmeyesin.
Bir de, şu devlet gelirleri (maliye) üzerinde dur, düşün. Halkının doğrultusu, onunla çizilir. Allah, onu, islama güç ve yücelme aracı kılmıştır, müslümanlara genişlik ve savunma aracı, kafirlere ise ezilme nedeni, öfkelenme konusu kılmıştır. Müslümanların inançsız düşmanları, onun gücüyle boyun eğerler ve küçülürler.
İşte böylesine önemli olan gelirlerin hak sahipleri arasındaki dağılımını hakka, adalete, eşitliğe, ayrıcasızlığa dayandır. Devlet gelirlerinden herhangi bir şeyi, ileri gelene, ileri gelen olduğu için, zengine, zengin olmasından ötürü, “Katib” olmasından, senin gözden olmasından, çevrenden olmasından dolayı verme sakın. Bu gelirleri, devlete toplarken de, kimseye gücünün üstündekini yükleyerek toplama sakın. Zulüm ve haksızlık bulunan hiçbir yükü, hiçbir kimseye yükleme. İnsanların tümünü haklı işlere yönelt, (hepsini haklı olan çizgide tut). Çünkü, bu tutum, yönetilenlerin bir arada daha iyi yaşamalarını ve kamu hoşnutluğunu sağlar.
Bilesin ki, valiliğinde, sen, devlet malının görüp gözeticisi, bir koruyucusu ve bir çobanı durumundasın. Senin yönettiğin kimselere “raiyye” deniyor, çünkü sen, onların çobanısın, görüp gözetenlerisin. Onların geçimleri için zorunlu olanın dışındaki mallarından vergi al ve aldıklarını, onların işlerini yürütmek, sorunlarını çözümlemek ve güçlüklerini gidermek için kullan. Kamu işlerindeyse, görüş sahiplerini, usu, deneyi, becerisi olanları, kuramsal ve uygulamalı yönetimden anlayanları ve dürüst kişileri seçip çalıştır. Bunlara, geniş yaşam olanakları ver. Çünkü, görevlendirdiğin ve sana yaslanan kamu görevlilerine böyle olanaklar sağlamak senin boynunun borcudur. Bu borcunu yerine getirmene hiçbir şey engel olmasın ve seni hiçbir neden, bu görevinden uzaklaştırmasın. Kuşkun olmasın ki, bu yolu seçtiğin ve sana düşeni yerine getirdiğin zaman, Allah’ın sana olan nimetini artırır, görev alanında, dilden dile dolaşacak güzel bir anı bırakabilir, halkın sevgisini kazanır ve dirlik düzenliğin sağlanmasına, kendine destek bulursun. Dolayısıyla, ülkende, yararlı gelişmeler çoğalır. Toplumsal ve ekonomik gelişmeler, yönetimindeki tüm kesimlerde yaygınlaşır, illerinde bolluk kendini gösterir, gelirlerin çoğalır, mali olanakların artar. Bu olanaklarla, askerlerinin bağlılıklarını da artırabilirsin, kamuyu da hoşnut kılabilirsin. Onlara, katından bağışlar, armağanlar akıtarak… düşmanının katında bile, yönetimi övülen, adaleti beğenilen bir kimse durumuna ulaşırsın. Tüm işlerinde, adaleti, kolu, gücü ve hazırlığı olan biri olarak görülürsün. Bu alanda yarış öyleyse. Hiçbir şeye, bu konunun üstünde önem verme. O zaman, Tanrı dilerse, sonun iyi olur.
Her iline, sana görevlilerinin durumlarını bildiren, güvenilir bilgi verici birimi (müfettiş) koy. Sana, görevlilerin iç durumlarını, gizli kapaklı işlerini yazıp bildirecek türden… Öyle ki, aldığın bilgiler nedeniyle, sen, her bir görevlinin yaptığı işte, birlikte bulunup tüm işlerini yaparken gözünle görüyormuşsun gibi olasın. Görevlilere bir buyruk yöneltmek istediğin zaman, hangi sonuca varacağını önce düşünmelisin. Eğer, varılacak sonucu, esenlikli ve sağlıklı görüyorsan ve savunulacak, güzel diye ortaya sürülecek ürün verir nitelikte buluyorsan, buyruğunu ver. Yoksa dur orada. Ve öngörüsü, bilgisi olanlara başvurup danış, sonra, o konuda hazırlığını yap. Çünkü, kişi, kimi yerde bir işe yönelir. Oysa, ona dürtüleriyle, eğilimleriyle itilmiştir. Duyguları, o girişimi için kendisini aldatıp dürter, imrendirir. İşte o zaman, eğer, kişi, o girişiminin sonuçlarını iyice düşünmezse, ölüme bile sürüklenebilir. Bu yüzden, işinden, yetkisinden de olabilir. Öyleyse, her yöneldiğin işinde, sağlamlığı temel olarak al. Sonra, Allah’ın güç vereceğine güvenerek işe başla. Tüm işlerinde, Allah’ın hayırlı sonuçlar vermesi için dilekte bulun.
Günün işini, o gün içinde bitir ve ertesi güne erteleme. Ve ele aldığın işini, doğrudan doğruya yapıp çıkar. Çünkü, yarınki günde, bugünkü günden erteleyip bıraktığın işlerini görmene elvermeyen nice işler, olaylar çıkabilir. İşini, yarına ertelediğinde, ertesi gün, iki günün işi birden senin üzerine biner, seni hastalanana dek uğraştırabilir. Ama, her günün işini gününde bitirirsen, vücudunu da, işini de, rahatlığa erdirmiş olursun. Kamusal görevini de yerine getirmiş bulunursun.
İçlerinde temiz duygular beslediklerini, deneyimlerinle anladığın, sana olan sevgilerine, öğütleriyle ve senin yönetimini koruma çabalarıyla, sana yardımda bulunduklarına tanık olduğun saygı değer ve erdemli kişilere bak, onları güçlüklerden kurtar, onlara iyilik et. İleri gelen ailelerden yoksulluğa uğramış olanların geçimlerini üstlen, sıkıntılarını yüklen, durumlarını düzelt ki, bu aileler, yoksulluklarından ötürü kendilerine karşı şişinip böbürlenenleri bulmasınlar karşılarında. Yoksulların, geçim darlığı çekenlerin durumlarıyla ilgilenmeye kendini ver, işlerine bak. Uğradığı haksızlığı sana iletemeyenlerin, hakkını aramayı bilmeyen ezilmişlerin durumlarıyla da ilgilenmeye tüm gücünle yönel. Sorunlarını inceden inceye sorup öğren, bunların durumlarını, toplumundaki durumu iyi olanlarınkiyle karşılaştır, ona göre davran, gereksinimlerini karşılayarak ve yoksulluklarını gidererek onları kendi yanına çek de, Allah’ın, onların durumlarını nasıl düzelttiğini görme olanağını bulabilesin. Güçsüzlerin, bunların öksüzlerinin, dullarının durumlarını da sağlama bağla, bunlara, devlet hazinesinden geçim olanakları sağla. Müminlerin emirine uy bu konuda. Tanrı, onun gücünü artırsın. O, söz konusu kimselere nasıl yardımını esirgemiyor ve onlarla bağlantısını koparmıyorsa, sen de öyle yap. Böyle yap ki, bununla, Allah, onların geçimlerini düzeltsin, sana da kutlu ve daha çok nimet versin. Devlet hazinesinden körlere de aylık bağla. Bunların içinde Kur’an’ın tümünü ya da çoğunu ezberlemiş olanlara öncelik ver, aylık verirken başkalarının önüne geçir bunları. Müslümanların hastalarına, sığınacakları, hastaneler yaptır, oralara, onlara eşlik edip bakacak hasta bakıcılar, hastalarını ilaç verip iyileştirecek doktorlar koy. Dilediklerini yap onların. Eğer bu ‘diledikleri’, devlet malından savrukluk etme ölçüsüne varmayacaksa…
Şunu da bilesin ki, hakları verildikçe, istekleri yerine getirildikçe, insanlar, verilinle hoşnut olup yetinmezler, doymazlar ve valilerine (yetkililerine) ‘ihtiyaç’ belirtmekten geri durmazlar. Daha çoğuna ermek, daha çok ilgi görmek için… İnsanların işleriyle uğraşanlar, gelenin gidenin çokluğu, dili ve düşünceyi alabildiğine yorduğundan, taşıdıkları yük ve sıkıntıdan usanabilirler. Bir gerçek ki, adalet severliğinden ötürü ya da bu dünyadaki işlerinin güzel yanlarını (çıkarını) ve öbür dünyada alacağı üstün karşılığı bildiği için (yalnızca böyle karşılıklar için), kamu görevi yapanlar bile, sadece, Allah’a yakınlaşmaya çalışan ve Allah’ın rahmetine yönelmiş kişiler gibi olamazlar.
Yanına gelmeleri için, insanlara çokça izin ver, onlara yüzünü göster, koruma görevlilerini, gelen gidenlere karşı yumuşat, halkına kol kanat ger, gelenleri güleç yüzle, müjdelerle karşıla. Sorarken ve konuşurken yumuşak davran. İnsanlara, cömertliğini, sevecenliğini ortaya koyacak iyiliklerde bulun. Verdiğin zaman cömertçe ver, gönül hoşluğuyla ver, bir iyilik yapmak ve karşılığını Allah’tan almak için ver, azarlamadan, başa kakmadan ver. Kuşkun olmasın ki, bu tür vermeler, çok kazançlı bir alışveriş niteliğindedir. Allah dilerse…
Yönetiminde, dünya olaylarını ve senden önce gelip geçmiş, eski çağlarda ve eski toplumlarda yaşamış devlet ve hükümet adamlarının durumlarını göz önünde tutup düşünerek karşılaştırmalar yap.
Sonra, tüm işlerinde, durumlarında subhan ve yüce olan Allah’a sığın. Onun sevgisi üzerinde dur ve onun şeriatına, yoluna göre iş yap, onun dinini, kitabını uygula, buna aykırı olandan ve Allah’ın hışmına yol açabilecek şeyden sakın.
Mal ve vergi toplayıcılarının ne topladıklarını ve nasıl (nerelere) harcadıklarını bil. Toplanmaması gerekenleri (‘haram olanları’) toplama ve savrukça harcama.
Bilginlerle oturup kalkmaların, danışıp görüşmelerin, onların arasına katılmaların sıkça olsun. Tüm isteğin, süregelen yola yordama uymak, kuralları uygulamak, güzel ve yüce huyları seçip edinmek doğrultusunda olsun. İçli dışlı oldukların ve gözdelerin içinde, sende kınanası bir durum gördüklerinde, bu durumu gizlice sana bildirip bu durumdaki kötü, eksik yanı anlatarak önlemeye çalışmalarını, senin ‘heybet’inin bile engelleyemediği kimseler, senin katında en saygın kimseler olarak görülmelidirler. Çünkü, bu kimseler, senin en içten dostların ve yardımcılarındır.
Yanında bulunan kamu görevlilerine, ‘katip’lerine bak, ilgilen. Her biri için, her gün, belirli zamanlar ayır ki, yazılarıyla, aldıkları buyruklarla ilgili çalışmalarıyla ve gerek kamu görevlilerinin, gerek devletin ve halkın durumlarına ilişkin iletecekleri bilgileriyle huzuruna girsinler. Sonra, tüm kulağını, gözünü, anlama yeteneğini, aklını yöneltip yoğunlaştırarak sana iletilenler üzerinde dur. İnceden inceye bakarak, yineleyerek incele ve düşün. Bunlardan gerçeğe, hakka uygun ve sağlam olanı uygulamaya koy, imzala. O konuda güçlü ve yüce Allah’tan da ‘hayır’ dileğinde bulun. Terslik, aykırılık bulduğun konularıysa imzalama, soruşturulmak ve incelenmek üzere bırak.
Verdiğin belirli şeylerden dolayı ne halkının, ne de başkalarının başına kak. ‘Vefa’dan, dürüstlükten, müslümanların işlerine yardımdan başka, kimseden bir şey kabul etme. Yapacağın iyiliği, bundan dolayı yap sadece.
Bu mektubu iyice anla, üzerinde derinlemesine düşün, içindekileri uygula. Tüm işlerin için Allah’a sığın ve ondan hayır dileğinde bulun. Çünkü, güçlü ve yüce olan Allah, iyi olan şeylerle ve iyilerle birliktedir. Yaşamının en büyük kesimi ve en önem verdiğin işler güçlü ve yüce olan Allah’ın hoşnutluğuna, dininin düzenine ve güçlenmesine, toplumun ve azınlıkların için göstereceğin adalete ve iyileştirme çabalarına yönelik olsun. Güçlü ve yüce olan Allah’tan, sana yardımıyla iyilikte bulunmasını, seni başarıyla ulaştırmasını, doğru yolda bulundurmasını ve korumasını dilerim.
Selam…
Devlet İbni Haldun İLKE YAYINCILIK sayfa 112-128
http://okur-yazar.net/ibn-i-haldundan-yoneticilere-ogutler-yedi-4080
11 Mart 2018 Pazar
Dışarıda açık, namazda örtünen kadınlar kendinizi kandırmayın!
844. Dahhak Allah'u Teâla'nın: "Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise (ibadetlerin) en büyüğüdür" ANKEBUT Suresi 45. ayeti hakkında şöyle demiştir: "Vaktiyle İbn Mesud şöyle diyordu: Muhakkak ki Nebi' sallallahu aleyhi ve sellem şöyle diyordu:
'Allah'a itaat etmeyen kimsenin namazı yoktur. Her kim hayasızlık ve kötülüğü bırakırsa o kimse muhakkak ki namaza itaat etmiş olur.' Taberi 25491 Abdullah B. Mübarek Kitabuz Zühd ver Rekaik s.191
Hz. Aişe’den rivayet edilen bir hadiste Peygamberimiz (salat ve selam olsun) şöyle buyurmuştur: “Allah ergenlik çağına ulaşmış kadının başörtüsüz namazını kabul etmez.” (Ebû Dâvûd, Salât, 85)
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor: “Kokulandıktan sonra kokusunu hissettirmek için mescide çıkan kadının cünüplükten guslettiği gibi yıkanıncaya kadar namazı kabul olmaz.” Ahmed Müsned 2/444, Albânî Sahihu’l-Cami 2703
(Bir kadın güzel kokularla, namaz kılmak için mescide gelse, cünüplükten gusleder gibi, gusletmedikçe namazı kabul olmaz) [Nesâî]
Hz Ebu Hüreyre (ra) ya bir kadın geldi. Kokusu etrafa yayılıyordu. Ebu Hüreyre (ra) Kadına: “ Nereye gidiyorsun? Ey Allah’ın kulu!” diye sordu. Kadın:“Mescide gidiyorum” diye cevap verdi. Ebu Hüreyre (ra):“Koku süründün mü?” deyince, Kadın: “ Evet” deyince. Bunun üzerine, Ebu Hüreyre:“Öyle ise geri dön ve yıkan. Çünkü ben Resulullah (sav) in: “Kokusu etrafa yayılarak mescide giden kadının dönüp gusletmedikçe Allah hiçbir namazını kabul etmez” buyurduğunu duydum” dedi. İbn Huzeyme, Sahih hadis no: 1588.
"Kadınların şerlisi kendini beğenip kibirlenen ve (açılıp saçılarak) teberrüc yapanlardır. Onlar münafıktırlar. Bu yüzden kadınlardan cennete girecek olanlar ayağı sekili karga gibi azdır. Sahih Beyhaki (7/82)
(Sebepsiz olarak) Boşanmak isteyen kadınlar ve açılıp saçılan kadınlar münafıklardır. Hasen. Ebu Nuaym(8/375-6)
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İki sınıf insan vardır ki, onlar cehennem ehlidirler; Bunlardan biri ellerinde sığırkuyruğu gibi kamçılar olup insanları dِövecekler. Diğeri; vücutlarını belli edecek elbise giyen, bu elbiselerle erkekleri meylettirmek için kırıtarak yürüyen, saçlarını deve hörgücü gibi başlarında toplayan kadınlardır ki; bunlar cennete giremeyecek ve çok uzak mesafelerden bile hissedilen cennetin kokusunu dahi duyamayacaklardır. Sahih Malik (Libas,7) Müslim (2128)
Açık gezmek, diğer günahlardan üç yönden farklıdır: Birincisi: Ara sıra değil, devamlı işlenen bir günahtır. Hadis-i şerifte, (Küçük günaha devam edilirse, büyük olur) ve (İnsan, günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Günaha devam ederse, o leke büyür ve kalbinin tamamını kaplar) buyuruldu. (Haraiti)
Demek ki, devamlı günah işleyenlerin kalbleri kararır. Kalbi kararan ne olur? Peygamber efendimiz, (Günaha devam edenlerin zamanla kalbi mühürlenir. O, artık sevap işleyemez olur) buyuruyor. (Bezzar)
Tesettürsüz kadın, oruç tutsa, oruç borcundan, zekat verse zekat borcundan kurtulur, fakat orucunun ve zekatının sevabı azalır. Yani, işlediği günahlar, kazandığı sevapları alır götürür. Elinde sevabı kalmadığı için, sevap alamaz, sevabı olmaz deniyor. Yoksa sahih ve ihlaslı olan her ibadetin sevabı olur.
Sonra dinimizde, sevap kazanmaktan önce, günahtan kaçınmak esastır. Hadis-i şerifte, (Ufacık bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruldu. (S. Ebediyye)
İkincisi: Gizli işlenen günahı açıklamak da ikinci bir günahtır. Açık gezen kadın, bu günahı pervasızca işlediği için, başkalarına kötü örnek olmaktadır. Hadis-i şerifte, (Her mümin affedilir, ancak günahını başkalarına açıklayan hariç) buyuruldu. (Buhari)
Tesettürsüz kadın, günahı alenen işlemiş oluyor, günahını başkalarına açıklamış oluyor. Hadis-i şerifte bildirildiği gibi, açık işlenen günahların affı zor olur.
Her ne kadar açık-saçık gezene kâfir dememek gerekir ise de, açık gezen kadının zamanla kalbi kararır, açık gezdiği için, içi sızlamazsa, imanı da zayıflayıp bir gün tamamen sönebilir.
Üçüncüsü: En önemlisi budur. Açık saçık gezmek, iffetsizliğe yol açan bir günahtır. Bir kadın içki içse, kumar oynasa, hırsızlık etse, kocası, bunlardan vazgeçirmeye, tedavi etmeye çalışır. Fakat açık gezen kadın, iffetsizliğinde ileri giderse, kocası tedavisine çalışmadan hemen bırakır.
Peygamber efendimiz, erkeğin avret yerinin diz ile göbek arası, kadının ise, yüz ve iki elinden başka bütün bedeninin avret olduğunu bildirmiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Avret yerini açmak büyük günahtır.) [Hakim]
(Avret yerini açana, başkasının avret yerine bakana Allah lanet etsin!) [Beyheki]
Kur'an-ı kerimde ise mealen buyuruldu ki: (Mümin kadınlara söyle: [Yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [Saç ve gerdan gibi ziynet takılan yerleri] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31]
(Ey Nebi, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına [dışarı çıkarken] cilbablarını [dış kıyafetlerini] giymelerini söyle! Bu, onların tanınıp, eza görmemelerine daha uygundur.) [Ahzab 59]
Hazret-i Esma, ince elbise ile gelince, Resulullah efendimiz baldızına bakmadı. Mübarek yüzünü çevirip, (Ya Esma, bir kız, namaz kılacak yaşa gelince, yüz ve elleri hariç, vücudunu erkeklere gösteremez) buyurdu. (Ebu Davud)
Hazret-i Âişe validemiz buyurdu ki: (İlk muhacir kadınlara Allah rahmet etsin! Tesettür âyeti inince, hemen futalarını yırtıp başlarını örttüler) buyurdu. (Buhari, Nesai)
Kadın avrettir, tesettürü farzdır. Âyet-i kerimeyi kendi görüşüne göre tefsir edip bu farzı inkâr etmek küfürdür.
Abdullah b. Ömer’den rivayete göre Resûlullâh şöyle buyurmuştur:
“İçki içen kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz. Tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder. Yine içki içmeye dönerse Allah kırk gün onun namazını kabul etmez. Tevbe ederse Allah yine tevbesini kabul eder. Yine içki içmeye dönerse Allah kırk gün onun namazını kabul etmez. Tevbe ederse yine tevbesini kabul eder. Dördüncü sefer içki içmeye devam ederse yine kırk gün o kimsenin namazını kabul etmez tevbe etse bile tevbesini de kabul etmez ve ona Cehennemde Habal nehrinden içki içirir.” Bunun üzerine Ey Ebû Abdurrahman Habal nehri nedir? Diye soruldu. O da dedi ki: Cehennemliklerin irinlerinden meydana gelen bir ırmaktır.” (Tirmizî, Eşribe, 1; Ebû Dâvûd, Eşribe, 5; İbn Mâce, Eşribe, 1)
Allah “Her kim imanı inkâr ederse, bütün işledikleri boşa gider.” (Mâide, 5/5) buyurmuştur.
İkincisi, bir kimseyi azad etmek veya sıla-i rahimde bulunmak yahut Allah rızası için bir malı sadaka olarak verdikten sonra gazaplanmak veya gazap haricinde iyilik yaptığı kimseyi minnet altında bırakmak için “Ben sana sıla-i rahimde bulunmadım mı?” ve benzeri şeyler söyleyerek başa kakma durumudur. Bu ve benzeri durumlarda o kimsenin sevabı suratına çarpılır. Zira Yüce Allah “Sadakalarınızı, başa kakma ve eza vermek suretiyle iptal etmeyin.” (Bakara, 2/264) buyurmaktadır.
Hadis-i şerifte, (Gıybet etmek, söz taşımak, yalan yere yemin etmek, namahreme şehvetle bakmak orucu bozar)buyuruldu. (Deylemi)
İmam-ı a’zam hazretleri, bu hadis-i şerifi açıklıyor ve (Bu günahlar orucun sevabını bozar, sıhhatini bozmaz, oruç mekruh olur) buyuruyor. Yani bu günahları işleyen, oruç borcundan kurtulursa da, oruca mahsus olan büyük sevaba kavuşamaz. Hadis-i şerifte, (Nice oruç tutan vardır ki, açlık ve susuzluktan başka bir şey elde etmez) buyuruldu. (İbni Mace)
Hadis-i şerifte (Oruç ateşe kalkandır. Gıybetle parçalanmadıkça korur. Oruçlu, cahillik edip de kötü söz söylemesin! Kendisine sataşana, “ben oruçluyum” desin!)buyuruldu. (Buhari)
Resulullah’ın Bahsettiği Giyinik Çıplaklar Kimlerdir?
https://mustafa1senyurt.wordpress.com/2015/02/13/resulullahin-bahsettigi-giyinik-ciplaklar-kimlerdir/
başı açık namaz kılarım benim kalbim temiz diyenlere;
namazın kabul oluyor mu bunu düşün önce! namaz farz başı örtmekte farz domuz yemek haram senin dediğin hem domuz yerim hem namaz kılarım demekle aynı aptallıkta kendinizi kandırmayın, şeytanın oyuncağı olmayın
gıybet eden nasıl oruçtan sevap alamazsa içki içenin namazı kabul olmuyorsa bunu da öyle düşünün
ayrıca günahlar iki çeşittir
1- alenen işlenen günahlar yani bu günahı işlerken hem kul hakkına giriliyor hem de günah işlediğinize diğer insanları şahit tutuyorsunuz onun için burada hem işlenen fiilin günahı var hem şahit tuttuğunuz kişi (yani günah işlerken sizi gören herkes) ahirette günah işlediğinize şahitlik yapacak ve kul hakkı kısmı yani kişi sizi görüp günaha yöneldi ise ona kötü örnek oldu iseniz bir de saptırma günahı kazanıyorsunuz yani başı açık gezmek küçük günah değil
2- gizli işlenen günahlar bu günah sadece Allah’la sizin aranızda ise ve gerçekten pişmanlıkla Allah’ım affet derseniz inşallah affınız olacaktır
BU YAZI SADECE KADINLAR İÇİN SANMAYIN HEM FAİZ YİYİP HEM DE NAMAZ KILAN ERKEKTE ÜZERİNE ALINSIN!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)