17 Aralık 2015 Perşembe

Diriliş Muştusu Olmak




Ali (b. Ebî Talib) (r.a)'dan; Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurdu­ğu rivayet edilmiştir: "Dünyanın ömründen sadece birgün kalsa bile, Allah (c.c) benim Ehl-i beytimden bir adam gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır." İbn. Mâce, Fiten 34 Ahmed b. Hanbel 1-299, III -28,37. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/401-402.

Ebû Saîd El Hudrî (r.a)'dan rivâyt edildiğine göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Mehdî ben (im neslim) dendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir." Ahmed b. Hanbel II-291, 111-17. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/403-404.

Ebu Said Hudrî’den; dedi ki: Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Mehdi bendendir; açık alınlı ve doğan burunludur; yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.” Sünen-i Ebî Davud, hadis: 3736; el-Müstedrek, c.4, s.557; et-Tac, c.5, s.364; Nur’ül-Ebsar, s.145; Müntehab-u Kenz’il-Ummal, c.6, s.30 ve…

Ebu Said Hudrî’den; dedi ki: Allah Resulü şöyle buyurdu: “Ahır zamanda ümmetime sultanları tarafından çok ağır bir belâ inecektir. Öyle ki, ondan daha ağır bir belâ duyulmamıştır; hatta bu geniş yeryüzü onlara dar gelecektir. Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolacaktır. Mümin bir kimse zulümden sığınacağı bir sığınak bulamayacaktır. Sonra Allah Azze ve Celle benim itretimden bir kişiyi gönderecek. O, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır. Ondan göğün de ehli, yeryüzünün de ehli razı olacaktır. Yer, tohumundan hiçbir şeyi saklamadan yeşertecektir; gökte bulunan bütün yağmuru Allah, onlara bol bol yağdıracaktır. O, onların arasında yedi, sekiz veya dokuz sene yaşayacaktır. O zaman öyle bolluk ve esenlik ortamı olacaktır ki, ölen insanlar bile Allah’ın yer halkına olan hayrından dolayı tekrar dirilmeyi arzulayacaklardır.” Müstedrek’üs-Sahihayn, c.4, s.1334; İs’af’ür-Rağibîn, s.134; Yenabî’ül-Mevedde, s.341, ve…

Abdullah bin Ömer’den; dedi ki: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:“Mehdi zuhur ettiğinde başının üstünde bir bulut olacak ve oradan bir münadi şöyle seslenecek: Bu Mehdi, Allah’ın halifesidir, ona tâbi olun.”

Yine Abdullah bin Ömer’den; dedi ki: Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Mehdi zuhur ettiğinde başının üstünden bir melek: ‘Bu Mehdi Allah’ın halifesidir, ona tâbi olun.’ diye nida edecek.” Ebu Nuaym, Erbaune Hadisen, 16. Ve 17. hadis.



Ahir zamanda Muhammed bin Abdullah isimli Ehl-i Beyt’ten birisi, doğu tarafından çıkacak ve Allah onunla bu dini güçlendirecektir. O kişi, Fatıma (Radiyallahu Anha)’nın soyundan, Hasan (Radiyallahu Anhuma) yoluyla gelir. Alnı şakaklarına kadar açık, burnu uzun ve kıvrık, uç tarafı ince ve ortası kemerlidir. Doğu tarafından, bayrakları siyah olan bir topluluk onun zaferine yardımcı olacak, onun alt yapısını kuracak ve ordusunu oluşturacaktır. Allah (Azze ve Celle) bir gecede Mehdi (Aleyhisselam)’ı ıslah eder ve eski halinden başka bir hale çevirir. O insanların arasında anlaşmazlıkların ve depremlerin olduğu bir zamanda ortaya çıkacaktır. Yeryüzü ondan önce zulüm ve haksızlıklarla dolu olduğu gibi, onun gelmesiyle adalet ve doğrulukla dolacaktır. Gökte ve yerde bulunan herkes ondan razı olacaktır. Yedi sene idarede bulunacak, onun zamanında Allah-u Teâlâ bol yağmur yağdıracak, yerden de bolca ürün çıkacak, mal sayılamayacak kadar çoğalacak ve ümmet arasında eşit olarak paylaştırılacaktır. İsa (Aleyhisselam) gökten inince onun arkasında namaz kılacaktır. Müslim 156/247, Ebu Davud 4282, 4285, Tirmizi 2331, 2333, İbni Mace 4082, 4086, Ahmed 1/84, 645, 3571, 3573, 4098, 4279, Mecmau’z-Zevaid 7/313, 314, Hâkim 4/557, 558, Albâni Sahiha 711, Albâni Sahihu’l-Cami 6734, 6736

Mehdi (Aleyhisselam)’ın gelişiyle ilgili hadisler mütevatir derecesinde olup Ehli Sünnet âlimlerine göre onun gelmesine iman etmek vaciptir. Bu hadisleri Muhammed bin Cafer el-Kettanî, ‘Mütevatir Hadisler’ ismiyle tercüme edilen kitabında derlemiştir.


http://www.sahihhadisler.com/?pid=p&id=1385&mcid=178

İnsan ilk yaratıldığı andan beri muhteşem insana doğru yol almaktadır.

Peki bu muhteşem insan kimdir?

Muhteşem insan (Peygamberler ve sahabiler hariç) bir insanın ulaşması gereken en yüce kişiliktir.

Muhteşem insan Mehdi’dir. (Mehdi ile Mesihi karıştırmayalım Mesih Hazreti İsa’dır, Mehdi ise bizim gibi normal insandır.)

Mehdi gibi yaşamak diriliş erinin vazifesidir.

Mehdi’yi Mehdi yapan değerleri sorgulamalı ve ona göre yaşamalıyız.

Her diriliş eri Mehdi yardımcısı olacaktır.

Mehdi’den bahsetmişken Sahte Mehdi’den de (deccal) bahsedelim Aslında deccal’de Mehdi olduğunu iddia edecektir fakat deccal’i Mehdi’den ayıran fark Allah rızasıdır.

Deccal’de kurtarıcı olduğunu iddia edecektir fakat o kendi nefsi için çalışacaktır. Konumuz deccal değil onun için bu konuyu uzatmadan şu uyarıyı yapmak istiyorum Mehdi sandığınız kişinin gerçek Mehdi olduğunu anlamamızın tek yolu onun davranışlarının Kuran ve Sünnete uyup-uymadığıdır.

Konuyu toparlayacak olursak yazının amacı Sezai Karakoç’un tarif ettiği “Diriliş erini” anlatma çabasıdır.

Diriliş eri kimdir nasıl olmalıdır?

Diriliş eri her şeyden önce Müslümanlığı tam anlamı ile hayatına yansıtmalı ve davranışları ile örnek olmalıdır.

Diriliş eri birleştiricidir. Yani tek bir grup ya da cemaate bağlanmadan bütün Müslümanları kucaklayıcıdır.

Diriliş eri kendini sürekli geliştirmek zorundadır. Örnek alacağı insanların sadece iyi yanlarını kendinde toplar.

Diriliş eri iyi bir okuyucudur. Başta dini eserler olmak üzere Müslüman yazarların da eserlerini mutlaka okumalı ve incelemelidir. Mesela Necip Fazıl, Cemil Meriç, Sezai Karakoç ve Cahit Zarifoğlu’nu özellikle derinlemesine okumalı ve bu dört kişinin fikirlerini iyice anlamalı ve mümkün olduğunca hayatına da yansıtmalıdır.

Diriliş eri kendine sadece yüce şahsiyetleri örnek almalıdır. Mesela Hazreti Ömer’i, Fatih’i, Selahaddin Eyyubi’yi iyi tanımalı ve onları kendine örnek almalıdır. Sadece sevmek ve övmek değil bilakis bizzat onlar gibi olmaya gayret göstermelidir.

Diriliş eri öncelikle kendini düzeltmelidir. Zaten kendini düzeltmeden girişilen işler tarihte hep güdük-yarım- kalmıştır. Onun için kendimizi her an sorgulamalı ve düzeltmeye çalışmalıyız.

Diriliş eri hoşgörülüdür. Fakat bu hoşgörü dini sınırlar içinde kalmalıdır yani yapılan hatanın topluma bir zararı yoksa onu hoş görür fakat toplumu kötüye götürecek ya da kötü örnek olacak bütün kötülüklere elinden geldiğince müdahale eder ve düzeltmeyi kendine vazife bilir.

Diriliş eri iyi bir babadır(oğuldur, eştir) Yani davasına sahip çıktığı kadar ailesine de sahip çıkar ve onların haklarını yerine getirir.

Diriliş eri cesurdur. Bir adım atılması gerekiyorsa sağına soluna bakmadan adımını atar ve gereğini yapar.

Diriliş erinin boş vakti yoktur. Onun için boş şeylerle uğraşmaz. Vaktini televizyonla diziyle maçla geçirmez.

Diriliş eri paraya tapmaz. Para için hayatından değerlerinden ödün vermez gerekirse aç yaşar ama kafire soysuza el açmaz.

Diriliş eri kapitalist olmaz. Bir ev ve bir arabadan fazla mal edinmez. Fakire muhtaca hakkını verir. Altın almaz, satmaz. Altına değer vermez. Altından özellikle kaçınmak lazım - çünkü bütün sorunların kaynağı mal biriktirmektir- Ve özellikle faizden , kredi kartından uzak durmak gerekir. (Ticaret helaldir yanlış anlaşılmasın ama mal biriktirmek için değil sadaka vermek hayır yapmak için o servet kullanılmalıdır.)

Diriliş eri alçak gönüllüdür. Kendini üstün görmez, yaptığı iyiliği çok görmez, başa kakmaz. Eleştiriye açıktır. Düşmanı bile doğru söylese onu kabul eder ve gerektiğinde özür dilemeyi borç bilir.

Diriliş eri sabırlıdır. Diriliş erinin görevi çabalamaktır. Başarılı olmadım diye ümitsizliğe düşmez Çünkü başarı Allah’ın lütfü ile olur. Bize düşen hak yol uğrunda çabalamak, çabalamaktır.

Diriliş eri şöhretten makamdan olabildiğince kaçar. Eğer böyle bir yüksek makama geldi ise şımarmaz kendini bozmaz. Çünkü hesabı Allah’a vereceğini unutmaz.

Diriliş eri her şeyden önce Müslümandır ve Müslümanca yaşaması Müslümanca ölmesi gerektiğini bilir. Bundan sonrası size kalmış bu yol zor, işimiz çok ama unutmayın ki diriliş eri davasının hakkını verirse onu ahirette bekleyen bir cennet vardır.

Dünyanın geçici malına aldanmayın bizim gayemiz Allah rızasıdır.

Mustafa Şenyurt Ankara 16 Aralık 2015
















7 Aralık 2015 Pazartesi

Cemalnur Sargut Gerçeği











Cemalnur Sargut Başımı örtmüyorum çünkü


Cemalnur Sargut Sapıtmıştır Uzak Durun


https://youtu.be/JWPZC96jZ4w





BAŞINI ÖRTMEYEN KADIN MEVLEVİ ŞEYHİ (!)


Bakın mesela Habertürk gazetesi bu kadına sormuş: “Neden başınızı örtmüyorsunuz?”diye. Cevap ne olmalı: “Allah’u Teâlâ örtünmeyi emrediyor ama ben yapmıyorum veya şu şu sebepten dolayı yapamıyorum.” Olmalı değil mi? Bakın Cemalnur Sargut nasıl bir cevap veriyor:


“tesettürün insanın gönlünde olduğuna iman ediyorum. Esas önemli olan çirkin huyların ve aynı ölçüde aşırı güzelliklerin örtülmesidir. İslam eşittir tesettür diye bir şey oldu. Hâlbuki İslam’ın beş şartı içinde tesettür yok. Ayrıca da İslam güzel ahlaktır. Sohbetlerimde başında şapkalı artist hanımefendiyle baştan aşağı çarşaflı hanımefendi kolkola beraber ağlıyorlar. Benim için bu birleştirici etkiden daha büyük bir lütuf yok.”


BUDA HAYRANI


Videoda gördüğünüz gibi kendisine tapılan Buda hakkında “çok severim” diyen Cemalnur Sargut ne diyor: “Böyle bir hürmet, böyle bir saygı Sanki putun değil Allah’ın (haşa) ayaklarını yıkıyorlar.. Onların bu puta taptığı düşünülemez, aslında onlar taştaki hakikate, her yerden tecelli eden Allah’a tapıyorlar”


Allah’u Teala puta tapanlar hakkında bakın ne buyuruyor:


“Muhakkak ki müşrikler (Puta tapanlar) ancak bir pisliktirler.” (Tevbe 28)





özetle başı açık bir kadına hoca demeyin!!!


bu kadın diyologcudur


dini güvenilir kaynaklardan öğrenin





Cübbeli Ahmet Hoca Cemalnur Sargut tehlikesine uyarı


https://www.youtube.com/watch?v=XGZ7A4Us-EA





Kaybeden neden kaybediyor biliyor musunuz?


“Felsefe yapmaktan”


İnsanların en büyük sorunu budur. İnsanlar Allah’u Teala’nın Kur’an-ı Kerimde buyurduğu ve Peygamberimiz’in hadis-i şeriflerde izah ettiği İslamı bırakarak, kendi anladıkları İslam’ı anlatırsa CEMALNUR vakıası gibiler ile sık sık karşılaşmak mümkün olacaktır. Onun için Mahmud Efendi hazretlerimiz buyurmuşlardır ki:“Felsefe ahmaklıktır”


Biz kendi felsefemize, düşüncelerimize veya tevillerimize göre değil, Allah’u Teala nasıl inanmamızı istiyorsa öyle inanmalıyız. Mesela Allah’u Teâlâ: “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin” buyuruyorsa biz bunu çeşitli teviller ile eğip bükemeyiz. Komşu ise komşuluk hakkını veririz fazlası bizi aşar. Laubali olamayız, dost edinemeyiz. Çünkü Allah’u Teâlâ yasaklıyor… Kendi aklına değil de Kur’an-ı Kerim’e uyuyorsan yapacağın budur…


BAŞINI ÖRTMEYEN KADIN MEVLEVİ ŞEYHİ (!)


Bakın mesela Habertürk gazetesi bu kadına sormuş: “Neden başınızı örtmüyorsunuz?”diye. Cevap ne olmalı: “Allah’u Teâlâ örtünmeyi emrediyor ama ben yapmıyorum veya şu şu sebepten dolayı yapamıyorum.” Olmalı değil mi? Bakın Cemalnur Sargut nasıl bir cevap veriyor:


“tesettürün insanın gönlünde olduğuna iman ediyorum. Esas önemli olan çirkin huyların ve aynı ölçüde aşırı güzelliklerin örtülmesidir. İslam eşittir tesettür diye bir şey oldu. Hâlbuki İslam’ın beş şartı içinde tesettür yok. Ayrıca da İslam güzel ahlaktır. Sohbetlerimde başında şapkalı artist hanımefendiyle baştan aşağı çarşaflı hanımefendi kolkola beraber ağlıyorlar. Benim için bu birleştirici etkiden daha büyük bir lütuf yok.”


Hâlbuki kalbin temiz olması, çirkin huyların giderilmesi insanı Allah’u Teâlâ’nın emir ve yasaklarını yaşamaya mecbur eder. Tasavvufun amacı da budur. Allah’u Teâlâ’ya ibadete engel olan nefsi adam ederek Rabbimize daha çok ibadet edebilmek, emirlerine daha çok sarılmak. Rabbim emretse de ben yapsam diyebilmek için nefsi terbiye etmek.


Kaldı ki başı örtmenin de dâhil olduğu tesettür kesinlikle bir tercih meselesi değil “farzdır” yani kati bir emirdir. Her müslüman kadının uyması gereken bir emirdir.


“Ben kalbimi temizledim” demekle, “İslamın şartı değil” demek ile bu emirden muaf olunabilir mi?


Eğer Cemalnur Sargut gibi bakarsanız bütün günahlar mübah oluyor (Haşa) Neden? Çünkü hiçbiri İslamın şartı değil. Kalbin temiz olsun yeter!


Böyle bir zırva olabilir mi?


Cemalnur Sargut “buda”yı araştırdığı kadar Kur’an-ı Kerimi araştırsaydı ve kendi felsefesine değil Allah ve Resulüne başvursaydı sapıtmayacaktı.


Bakınız Allah’u Teâlâ ne buyuruyor:


“Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resülüne karşı gelirse şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır” (Ahzab 36)


Demek ki, Allah’u Teala bir kadına başını kapatmasını, tesettüre girmesini emrediyorsa, “ben müslümanım” diyen bir kişinin bahaneler üreterek o emirden kaçması apaçık bir sapıklıktır.


Bir insan yapamıyorsa “ben yapamıyorum, kapanamıyorum, Allah’u Teala emrediyor ama işime gelmiyor” diyebilir. Herkesin kendine göre günahı vardır. Bu da onun günahı olur. Kendisi ile Allah’u Teala arasındadır. Ama “önemli olan kötü huyları temizlemek, tesettür kalpte olur” derse ve insanları özellikle böyle teşvik ederse işin rengi değişir. O zaman şahsi olarak yukarıdaki ayet ile muhatap olduğu gibi dall (sapıtmış, mudıll (saptırıcı) olduğu açığa çıkar…


Birde bu kadın Mevlana’nın tasavvuf yolunu sahiplenmiş, Mevlevi Şeyhi olduğunu iddia ediyor. Halbuki kardeşler, hiçbir tasavvuf yolunda kadınlara şeyhlik verilmediği gibi vekillik bile verilmez.


Bakın İsmet Garibullah Büyük şeyh Efendi Risale-i Kudsiyye eserinde ne buyuruyor:


“Sakın sen hatunlara verme hilafet, Ki sadat men edip etmedi adet”


Sakın kadınlara mürşitlik, halifelik verme, Evvelki ulular hanımlara hilafet vermeyi men ettiler, engellediler. Hilafet vermeyi adet etmediler.


Osmanlı’nın büyük evliyalarından İsmet Garibullah Efendi “verme” dedikten sonra evvelki büyüklerinde vermediğini vurguluyor. Demek ki, Mevlevi şeyhliği sadece kendi kendine yapılan bir yakıştırmadır.


BUDA HAYRANI


Videoda gördüğünüz gibi kendisine tapılan Buda hakkında “çok severim” diyen Cemalnur Sargut ne diyor: “Böyle bir hürmet, böyle bir saygı Sanki putun değil Allah’ın (haşa) ayaklarını yıkıyorlar.. Onların bu puta taptığı düşünülemez, aslında onlar taştaki hakikate, her yerden tecelli eden Allah’a tapıyorlar”


Cemalnur Sargut’un: “Budizm de hak bir dindir” demediği kalıyor. Hâlbuki ne demesi lazım:


“Böyle bir hürmet, böyle bir saygı görmedim, isterdim ki bu insanlar tek geçerli Hak din olan İslam ile şereflense ve Müslüman olsalar da bu kabiliyetlerini İslam’da kullansalar.”


Bir Müslüman böyle düşünmez mi kardeşlerimiz… O kişi ise putperestliğin hakikatte Allah’u Teala’ya tapmak olduğunu söylüyor.


Allah’u Teala puta tapanlar hakkında bakın ne buyuruyor:


“Muhakkak ki müşrikler (Puta tapanlar) ancak bir pisliktirler.” (Tevbe 28)


Yüce Rabbimiz: “Pisliktirler” buyuruyor. Bunun daha ötesi var mı Müslümanlar. Ama Sargut’a göre ötesi var, sonu bile yok. Puta değil, hakikatte putta tecelli eden Allah’a tapıyorlarmış.


Birde sunucu, heykelin Allah’ın şekli olduğunu söyleyince Cemalnur Sargut tasdik ediyor. Bu düşünceler ve söylemler ise insanı küfre götürür…


HIRİSTİYANLARA DERS!


Salgut, konuşmacı olarak davet edildiği kilisede yaptığı konuşmayı anlatıyor. Hıristiyanlara sanki Hak bir dinmiş gibi sonradan icat edilen Haçı izah etmek zorunda kalmış. Ve bu konunun aslının Kur’an-ı Kerimde olduğunu söylemiş.


Allah’u Teala’nın: “Ya İsa, o kadar güzelleş ki namaz kıl ve zekat ver” buyurduğunu söyledikten sonra namazı dikey, zekatı da namazda güzelleşerek insanlara güzellik aktarmak olarak yatay bir ibadet olduğunu söylemiş…


Böyle bir sapıklığı da ilk defa duyduk… İhsan Eliaçık zekatı “fazlalığı ver” olarak değiştirmişti ama bu daha bir başka..


Hangi kitapta Kur’an’da geçen zekât böyle tarif edilmiş: “Namazda kazandığınız güzellikleri insanlara aktarmak”


Ayrıca Sargut’un yaptığı tefsir de büyük bir saptırmadır. Meryem Suresi 31. ayetinde İsa Aleyhisselam’ın bebekken dile gelerek konuşması anlatılırken: “Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekatı emretti.” Buyruluyor


Sargut ne diyor: “Ya İsa, o kadar güzelleş ki namaz kıl”


Namaz kılmak için iç ve dış güzellik şartının aranmadığı gibi, bu ayetin önüne veya sonuna parantezle açarak da olsa böyle bir ifadeyi koymak imkânsızdır…


PAPAZDAN İYİ DERS VERİYOR!


Hıristiyanlar ile yaşadığı diyaloğu anlattıktan sonra şöyle diyor: “Papaz dedi ki, biz dinimizi bilmiyoruz iyi ki Kur’an var”


Papaz, tahrif edilen Hıristiyanlığı sizin bir Müslüman olarak yaptığınız muhteşem (!) saçma tevillerinizle teyit etmenizden son derece memnun olmuştur. 12 senedir boşuna çağırmıyorlar demek ki… Papazdan iyi vaaz ediyorsunuz daha ne istesinler ki.. Bir Müslüman olarak Hıristiyanlığın batıl olduğunu da söylemiyorsun. Aksine teyit ediyor ve onaylıyorsun. Üstüne üstlük çok derin manalar içeren (!) yaldızlı sözler ile Hıristiyanlık’taki şirkin üzerini örtüyorsun. Papaz daha ne istesin… Arada sırada gel bize vaaz et diyecektir elbette… Hatta bir gün o istifa eder de görevi siz devralırısınız…


KENDİLERİ Mİ YETİŞTİRMİŞ!


Bakınız Müslüman görünümlü binlerce ajanın İslam memleketlerinde olduğunu biliyoruz. Kesin olarak şu veya bu diyemiyoruz. Ama yaptığı faaliyetlere bakarak o ajanlardan olmasa bile aynı güce hizmet ettiğini anlıyoruz.


Düşünün! 12 yıldır bir Müslüman olarak Hıristiyanlara, Hıristiyanlığı anlatıyorsunuz. Yani onların Hak din olduğunu Kur’andan da delil getirerek (haşa) söylüyorsunuz. Onların içine düştükleri şirki, Kur’an-ı Kerimin onlar hakkında buyurduğu apaçık tehditleri de gizliyorsunuz. Bu kimin işine gelir? Elbette PAPALIĞIN işine gelir. İster ajan olun, ister olmayın farketmez Her halükarda aynı amaca hizmet etmiş oluyorsunuz…


3 İNANCI ANLATIP BAĞLIYOR


Şu cümlesi çok önemli: “Bunların hepsinde asıl taptığımızın Allah olduğunu idrak edersek zaten farklılıklar kalkıyor aradan”


Dikkat ettiyseniz yaşadığı hikâyelerle anlatmaya başladığı Budizm’in arkasından Hıristiyanlık ve sonunda da yahudilik geliyor. Hepsinden bir misal verdikten sonra:“Aslında dinler arasında hiçbir fark yok” diyor ve “önemli olanın hakikatte Allah’a tapmak olduğunu” söylüyor.


Biz “Dinler Arası Diyalog” uzmanları da anlıyoruz ki, bu anlatım çok doğaçlama olmayıp belirli bir plan dâhilinde ilerliyor.


Ve yine anlıyoruz ki amaç, Dinler arası diyaloğun en büyük hedefi olan “dinler çorbasını” oluşturmaktır. Özellikle Hıristiyanlığın yayılmasının en büyük engeli olan“Müslümanların karşıtlığını” kırmaktır. En azından zihinlerde bunu yeşertmeye çalışmaktır.


Ne yazıktır ki Mevlana Hazretlerini ve Tasavvufu da bu çirkin emellerine alet ediyorlar…


CÜBBELİ HOCA2NIN KISA BİR ARAŞTIRMASI


Bu konuda Cübbeli Hocamızında kısaca bir araştırması var. O Metris’te bile boş durmuyor. İşte 21. Numaralı mektubunda geçen o bölüm:


Televizyonlarda tasavvuf ve Mevlânâ yorumcusu olarak baş gösteren, İslamî geçinen kanallarda bile itibar gören Cemalnur Sargut adlı kadının insanı dinden çıkaran görüşlerini nakletmiş, ben de size naklediyorum. Aman Müslümanları uyandırın da biri bunlara kapılıp dinden çıkmasın. Bakın kızım neler yazmış:


“Hocam! Öncelikle bu kadın insanların sorduğu sorulara düz cevap vermektense eveleyip geveliyor ve kafa karıştırarak aralarda zehirli İslam dışı düşünceleri yayıyor. Saf milletimiz de ne dediğini anlamasa da yumuşaklığına kanarak ‘Vay be! Bu kadın bir Allâh dostu (sümme hâşâ)’ diyecek kadar bu kadına inanıyorlar.


Canım babam! Şimdi sana yazın hazırlayacağım reddiye kitabında daha geniş araştırma yapacağım için daha fazla kanıt sunacağım ama şu an az kanıtlarla çok şey anlatan deliller yazacağım:


a) TNT kanalında Ömer Çelakıl’ın sunduğu Hayatın Şifreleri isimli programdan:


Ömer Çelakıl: ‘Bir peygamber şöyle der: ‘İki tanrıya tapamazsınız, Allâh’a inanmak zorundasınız.’ Zaten bizim inandığımız Allâh ile Hristiyanların inandığı Tanrı da aynıdır’ deyince karşıda konuk olan Cemalnur Sargut ise: ‘Evet çok doğru. Ne kadar güzel söylediniz’ diyor.


b) TRT 1’deki Gülbence isimli programdan:


Cemalnur yine sevgiden, güzellikten bahsederken Gülben Ergen: ‘Hatta başka dinde olanlar da oruç tutmuyor, namaz kılmıyor ama biz onları seviyoruz’ deyince Cemalnur şöyle diyor:


‘Çok güzel söylediniz. Zaten Mevlânâ Hazretleri de: ‘Bütün dinlerde bu inanış vardır. Bütün dinlerdeki insanların taptıklarında ‘Yâ Rabb! Yâ Hayy!’ sesi geliyor. Hatta bir anımı anlatayım; Amerikalı çok arkadaşım vardır. Bir gün beni Budist tapınağına götürdüler, içeride fil görünümünde bir kadın heykelinin önünde saygı gösteriyorlar, öyle inanıyorlar ki çok güzeldi. Zaten onlar da Allâh’a tapıyorlar, sadece o heykelde Allâh’ı bulmuşlar, fark yok. Zaten dinler arasında fark yoktur. İslam hepsini kucaklar.


Tekrar affınızla bir anımı anlatayım. Yahudi bir arkadaşım var, kendisini çok ama çok seviyorum. Bir oğlu var, kendisi oğluna çok düşkündür. Bir gün araba oğlunu eziyor, oğlu hastaneye yatıyor, eve geliyorum bir de ne göreyim o kadın evde. Oğluna çarpan adamla oturuyor. Soruyorum ona ‘Neden hastanede değilsin?!’ diye, o da bana: ‘Bu şöför oğlumu yanlışlıkla ezdi, şimdi çok vicdan azabı çeker, onu teselli ediyorum. Bu başıma gelenler Allâh’ın imtihanıdır’ dedi. Bakın işte bu Yahudi arkadaşım benim için çoğu Müslümandan daha Müslümandır.’


c) Yaşasın İftar isimli programdan:


Programa mail yollayan Hollandalı bir kadın Cemalnur’u çok sevdiğini, onunla İslamı öğrendiğini ve sonra kapanmaya karar verdiğini yazıyor ve ekliyor ‘Kapandıktan sonra çok baskı gördüm, kocam beni istenmedi, hep dışlandım sonra da dayanamayıp açıldım. Şimdi aile yaşantım daha güzel ama düşünüyorum Allâh bana kızar mı? Yaptığım doğru mu? Hocamız Cemalnur Hanım açıklar mı?’


Cemalnur Sargut şöylece açıklık getiriyor: ‘Koca çok önemlidir, onların sözleri bizler için emir gibidir. Mutlulukta çok önemlidir, ben bu kadına daha ayrıntılı mail atacağım.’


Kendi sitesinden bulduğuma göre o kadına yolladığı mail şöyle: ‘Maddi, manevi ve ahlaki tesettürü uygulayan veya uygulamayan herkese hürmetim olduğunu söylemek istiyorum. Kur’ân’da yorumu o devrin din âlimlerine bırakılmış âyetlerle, üzerinde yorum yapılamayacak kat‛î emirler vardır. Demek ki devrin an‛ane, gelenek ve yapısı insanların tesettür anlayışı üzerine değişiklikler yapabilir. Ama insanlar kendilerini nasıl rahat ve huzurlu hissediyorlarsa öyle giyinmeliler ve her şeye rağmen ahlaki değerlerini kaybetmemeliler. En büyük tesettür kötü huyları örtmektir. Allâh onu herkese nasip etsin.’” Bu kadın hakkındaki alıntı burada bitti.


Görüyorsunuz bu kadın zaten kendi açık, ona göre konuşuyor. İman olmadan çarşaf giyinse de faydası olmayacağı malum. Buna çok kanan var. Kendisi Mevlevî şeyhiymiş gibi bazı Hristiyanlara da şeyhlik veriyormuş, zaten bu işler o kadar bollaştı ki almayanı dövüyorlar. Aman milleti özellikle kadınlar birbirlerini bunun fitnesine kanmasınlar diye uyarsınlar.


Ben geçen sene özel vizeyle yani vizelerin açık olmadığı dönemde umreye gitmiştim. Bu kadın özel vizeler alarak meşhur bürokratların, zenginlerin hanımlarını, belki yüzden fazla kadın-erkek milleti toplamış umreye götürmüş. Ben de bazı yanlışlarını duymuştum ama çok araştırmaya vaktim olmamıştı. Sonra bir de baktım, meğer aynı otelde kalıyormuşuz.


Adamın biri asansörde bana hürmet etti, hoşbeş etti ve sonra “Hocam bu akşam Cemalnur Hocamız’ın sohbetine gelir misiniz?” dedi, ben de ismi birden hatırlayamadım ama büyük bir veliymiş gibi söyleyince ben de erkek zannedip “Yeni geldim vakit bulamam ama sonra ziyaret ederim” dedim. Sonradan öğrendim, meğer bu kadınmış, tabi görüşmedim.


Hepimiz ölüp âhirete gideceğiz ne olur dinimize hizmet edelim. Bu proje uluslararası! Diğer dinleri hoş görme projesi. Buna karşı Müslüman halkımızı uyaralım. Geçen bir karikatürde Papa’nın: “Türkiye’de kanallar zaten bizden iyi misyonerlik yapıyorlar, millet de zaten Hristiyan olmuyor, boşuna masraf etmeyelim, oradaki personeli çekelim, bu işi tv kanallarına bırakalım” dediğini resmetmişlerdi.


Bu kadını Kanal 7’ye bağlı Ülke Tv’de âlimlerle, velilerle ilgili yapılan bir programda bile çıkardılar. Aman imanımıza sahip çıkalım. Allâh-u Te‛âlâ:


﴿إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْإِسْلَامُ﴾


“Şüphesiz ki Allâh nezdinde o (gerçek ve makbul) din ancak İslâm’dır.”(Âli ‛ImrânSûresi:19’dan)


﴿وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ﴾


“Her kim dîn olarak İslâm’dan başkasını ararsa, asla kendisinden (bu yanlış dîni de, diyâneti de) kabul edilmeyecektir”(Âli ‛ImrânSûresi:85’den) buyururken nasıl bütün dinler eşit olur?! Fil heykeline tapan nasıl Allâh-u Te‛âlâ’ya ibadet etmiş olur?! Bir Yahudi nasıl birçok Müslümandan iyi olur hatta daha Müslüman olur?!


Allâh-u Te‛âlâ:


﴿لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ﴾


“Yahudileri ve Hristiyanları (kendiniz için güvenecek, yardım edip yardım isteyecek ve ahbap gibi geçinecek) dostlar edinmeyin!” (MâideSûresi:51’den)buyururken nasıl bir Müslüman kâfir birini dost edinir. Bunların her biri insanı kâfir etmeye yeter de artar. Bir de hepsi birleşirse o zaman katmerli kâfirlik olur. Rabbim cümlemizi bu belalara düşmekten muhafaza eylesin. Âmîn! (Cübbeli Hoca’nın mektubu sona erdi)


Diyalog felsefesinde buluşanların “Budizm” hayranlığı da dikkat çekici boyutlardadır.


Bu zihniyetler ile mücadelemiz devam edecek. Hıristiyan, yahudi ve diğer dinleri bütünleştirme, dinler çorbası yapma hayalleri suya düşecek İnşaAllah. İslam’ın hak ve tek bir din olduğu gerçeğini her yerde ve zeminde haykıracağız… Sinsi planları deşifre ederek halkımızı bilinçlendireceğiz. Onlar zırvalarında bıkana kadar biz reddiyelerden bıkmayacağız.


http://www.ihvanlar.net/2012/07/26/cemalnur-sargut-faciasi/